12 Eylül askeri darbesinden bu yana 38 yıl geçti. 12 Eylül'ün bu yıl dönümünde, sanki darbe ve yaşattıkları unutulmuştu, neredeyse hiç konuşulmadı. İzmir'de 78'liler Girişimi, Konak-Eski Sümerbank önünde az sayıda katılımlı bir basın açıklaması yaptı, o kadar. Bunun için 78'liler Girişimi suçlanamaz tabii ki, olsa olsa yaprak kımıldamazken, bu eylemlerinden ötürü kutlanır.

Peki neden böyle oldu? 12 Eylül darbesinin yaşattığı zulüm unutuldu mu? Unutulduğunu sanmıyorum, sosyal medyada bu konudaki itirazlar iki noktada yoğunlaşıyor. Birisi "şimdiki yaşananlar 12 Eylül darbesinden farklı değil" yaklaşımı, diğeri de bitmek bilmeyen 12 Eylül 2010 referandumu tartışmaları.

Bugün de bir sivil darbe yaşıyoruz, bugünkü rejim de 12 Eylül'den farksız yaklaşımının haklı yanları var elbet, ama abartılmasına, 12 Eylül'ün bugün ile kıyaslanıp faşist darbenin masumlaştırılmasına katılmak mümkün değil. Bugün uygulanan rejimin demokrasiyle alakası olmadığı, hukuk güvenliğinin tamamıyla ortadan kaldırıldığı doğru, ancak bu 12 Eylül darbesini önemsizleştirmez. Kaldı ki 12 Eylül darbesi ile hesaplaşılabilse, insanlığa karşı işlediği suçlar yargılanabilse, anayasası, yasaları ve kurumlarıyla aşılabilse ve demokratik bir rejim inşa edilebilseydi ne 15 Temmuz yaşanırdı, ne de tek adam rejimi kurulurdu.

12 Eylül 1980 darbesi ile 12 Eylül 2010 referandumunun karşılaştırılmasını ya da aynılaştırılmasını anlamakta güçlük çekiyorum. 2010 Referandumu sayesinde, AKP'nin iktidarını sağlamlaştırdığı, oradan aldığı güçle bugünkü tek adam yönetimini oluşturduğu değerlendirmeleri anlaşılabilir, ama "2010 12 Eylülü ile "1980 12 Eylülü'nün aynı olduğu" yaklaşımını anlamakta güçlük çekiyorum. 2010 Referandumu'nun sürekli gündeme getirilmesi, özellikle sol cenahtan evet oyu verenlerin, küfür gibi söylenen 'yetmez ama evet'çi diye suçlanmasını kısır siyasetin sonucu olarak görüyorum.

12 Eylül darbesi unutulmamalı, unutturulmasına izin verilmemeli, yaşananları tekrar tekrar hatırlatmalı; 12 Eylül 1980 sabahı Türkiye askeri darbeyle uyandı, darbeci beş general kendi kendilerine Milli Güvenlik Konseyi'ni oluşturdular ve tek karar verici oldular. Neler mi yaşandı? Hatırlayalım; TBMM kapatılıp anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulup mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi, bunun 517'si için idam cezası verildi, haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı, idamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı, 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu, 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi "kaçarken" vuruldu, 95 kişi "çatışmada" öldü, 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi, 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.

Sözün özü 12 Eylül darbesini, unutmamak, unutturmamak demokrat olmanın gereğidir. 12 Eylül'den hesap sormak, suçlarını yargılamak, siyaseten aşılmasını sağlamak bu kuşağın işidir, bunu çocuklarımıza bırakma lüksümüz ve hakkımız yoktur. 'Ne yapabiliriz ki' diye sorabilirsiniz, önemsersek mutlaka yapabileceğimiz bir şeyler vardır. Bu kapsamda 12 Eylül döneminde işlenen işkence suçlarına ilişkin AİHM'deki başvuruları önemsemek gerek. [1] Darbecilerden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkındaki davada, "sanıkların rütbelerinin geri alınması, elde ettikleri maddi menfaatlerin mirasçılarından geri alınması" yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesi [2] önemli gelişmeler olarak görülmeli.

[1]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1080043/12_Eylul__fasist_darbesi__iskenceciler__38_yildir_aramizda.html
[2]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1029783/Askeri_torenle_gomulmustu___Rutbeleri_sokulsun__talebi.html