Özellikle AKP döneminde bir Sultan Abdülhamid hayranlığının sürüp gitmekte olduğunu hatta giderek yoğunlaştığını izlemekteyiz. Adına vakıflar, dernekler kurulmakta; caddelere, meydanlara adı verilmekte; hastaneler, okullar ve elbette ki camiler yapılmakta.

Bakınız; sempozyumlardan, üniversiter çalışmalardan bahsetmedim bile. Ya televizyonlarımızdaki hele devlet televizyonu TRT'deki dizilere ne demeli? "Payitaht Abdülhamid" adlı TRT dizisi ne kadar da büyük tanıtımlarla ekrana getirildi, şaşar kalırsınız. Şimdilerde de sürekli olarak, gündemde kalması için yoğun çaba harcanıyor.

Ha bir de Sultan Abdülhamid'in gündemden hiç düşmeyen, düşmek de istemeyen bilmem kaç göbekten torunları var. Bunların, bu torunların zaman zaman özellikle mülkiyetle ilgili istekleri bana kalırsa AKP'li gruplar tarafından bilerek destekleniyor gibi algılanılması gereken bir olgu. Öyle değil midir? Ben sanki hatırlıyorum, bir büyüğümüzle yarı resmi görüşme yaptıktan sonra; hop, bir bakıyorsunuz medya kalabalığında "Galatasaray Adası" ya da benzerleri üzerinde sahiplenme iddiaları. Siz olsanız kuşkulanmaz mısınız?

Yazımı; 15 Ekim tarihli bir İstanbul gazetesinin pazar ekinde gördüğüm "İstanbul'un Sahibiymiş Meğer" başlıklı haberden esinlenerek yazdığımı söylemeliyim. Söz konusu haberi sizlere aynen aktarmam gerekir, zira anlatmak istediklerimi belki de ancak bunu yaparak gerçekleştirebileceğimi düşünmekteyim. Haydi, o zaman birlikte okuyalım.

"Tapu ve Kadastro arşivinde saklanan belgelere göre II. Abdülhamid'in yurt dışını bırakın, Türkiye'de 2369 tapu kaydı bulunuyormuş. Sadece İstanbul'dakilere şöyle bir bakın. Galatasaray Adası, Kabataş Meydanı, Veliefendi Çayırı, Bakırköy, Beykoz, Kartal ve Kağıthane'de 150 dönüm arazi, Dolmabahçe'de 30 dönüm bostan, Nişantaşı ve Horhor'da üç konak, Galata'da değirmen arsası, Serencebey'de bağ, Şişli, Çatalca, Çekmece'de çok sayıda çiftlik... Liste uzayıp gidiyor. Ayrıca, yurdun çeşitli yerlerinde çok sayıda çiftlik. Ve bütün bunların mirasçı sayısı da 100 civarındaymış. ... Dilerim bu tapu sayısı burada kalır. Yoksa bizim mahalle, dolayısıyla evimiz de elimizden gidecek."


Üst bölümü okuduktan sonra başka neler diyebiliriz? Haydi o zaman ben; yazı sahibi Erkut Can'a teşekkür ederek asıl söylemek istediğime geçeyim, izin verirseniz. Bu arada gerçek tapu adedinin 7756 olduğunu daha sonra öğrendiğimi eklemeliyim.

Peki; bu tapular edinilirken neler oluyordu merak etmez misiniz? Öncelikle kamuoyuna sürekli olarak pompalan şu, "Sultan Abdülhamid döneminde imparatorluk hiç toprak kaybı yaşamadı" sözlerine dikkatinizi çekerim. Bilgi edinmekten korkup sürekli olarak fikir beyan eden toplumumuza bilmem ki nasıl asıl gerçekleri anlatabileceğiz? Şimdi sıkı durun 33 yıllık padişahlık süresinde kaybedilen toprakları elimden geldiğince sıralayayım sizlere. Bulgaristan, Bosna-Hersek, Kars-Ardahan-Batum, Kıbrıs, Tunus, Mısır ve Girit belki dahası da vardır. Kaybedilen toprak alanı şimdiki Türkiye'nin iki mislinden fazladır.
Hem sormak gerekir. Ne hikmettir, öteki padişahlarımız şaşkın mı idiler? Niçin onların böylesi tapuları hiç mi hiç gündeme gelmemiştir?

Derler ki Sultan Abdülhamit saltanatı süresinde 5 kişi hariç hiçbir idam hükmünü imzalamamıştır. Ne kadar doğrudur bilinmez, ancak bunların dışında yok edilenleri nerede sınıflayacağız? Örneğin; Taif zindanlarında idam hükmü olmaksızın boğdurulan Mithat Paşa için ne diyebiliriz? Tarihin gizli köşelerinde kalmış böylesi nice ölüm olayı vardır, kim bilir?
Gene sormak gerekir Sultan bu tapulu malları alırken memurların maaşları zamanında ödenebiliyor muydu? Taşra teşkilatı ve Askerler 1. Ordu dışında gününde maaş alabilmişler midir? Sansür örgütü ve hafiyelik için ne düşünebiliriz?
Şimdilerde halkımıza "Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han" olarak tanıtılan 34'üncü padişahımız "Düyunu Umumiye" adıyla  teşkilatı batılılarla birlikte kurup devletin başına yeni dertler açılmasına vesile olmuş, devlet içinde yeni devletlerin oluşmasına neden olmuştur. Düyunu Umumiye'ye yapılan borçlar ancak Lozan Barış sözleşmesiyle ödenebilme noktasına getirilmiş, o borçları da genç cumhuriyetimiz ödeyebilmiştir. Bu arada; dikkatinizi çekerim; başta AKP Genel Başkanımız olmak üzere tüm yetkililer nedense o şerefli Lozan Anlaşması'nı sürekli olarak kötülemektedirler.

Ne diyeyim; Yüce Allah'ımız bu gariban milletimize birazcık akıl, izan ihsan etsin de gerçekleri bir nebze olsun görebilsin. Bir düşünsünler bakalım; geçmişte de olsa kendilerini idare edenler nasıl da o denli fazla sayıda tapu sahibi olabiliyorlar? Kimin parasıyla neleri almışlar?
Esenlikle kalınız...