Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bu hafta önemli gelişmeler yaşandı. Taşkent şehitlerinin anılması ve T.C. Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim’in Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a güven mektubunu sunması, öne çıkan olaylar arasında yer aldı.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından 15 Ağustos 1974'te Taşkent'te yaşanan katliam, Kıbrıs Türkü'nün yaşadığı en acı olaylardan biri olarak tarihe geçti. Her yıl düzenlenen anma töreninde bu acı yeniden hatırlanıyor.
Dün düzenlenen törende konuşan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu katliamı gerçekleştirenlerin Rum polisi ve askeri olduğunu belirterek, Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberlik içinde kırmızı çizgilerini sonuna kadar savunması gerektiğini vurguladı.
Törende, Cumhurbaşkanı Tatar, Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği Başkanı Gürsel Benan ve Taşkent Şehit Aileleri Derneği Başkanı Erdinç Erdağlı konuşmalar yaptı. Tatar, şehit ailelerinin 50 yıldır eksilmeyen bir acı çektiğini belirterek, Kıbrıs Türkü’nün çok acılar çektiğini ve ağır bedeller ödediğini ifade etti.
Kıbrıs meselesinin 1974'te başlamadığını belirten Tatar, Barış Harekatı’ndan sadece 24 gün sonra Taşkent ve diğer köylerde yaşanan katliamların, Rumların acımasızlığını tüm dünyaya gösterdiğini söyledi.
Tatar, Rum polisinin ve askerinin sivil halka karşı işlediği cinayetlerin tarihe geçtiğini, ancak bu suçların hala yargılanmadığını dile getirdi. Rum Yönetimi’nin bu konuda duyarsız kalmasının affedilemez olduğunu da sözlerine ekledi.
Yeni büyükelçi görevine başladı
Türkiye Cumhuriyeti’nin Lefkoşa Büyükelçiliğine atanan Yasin Ekrem Serim, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a güven mektubunu sundu ve resmi olarak görevine başladı. Cumhurbaşkanı Tatar, Serim’e hoş geldiniz diyerek yeni görevinde başarılar diledi.
Büyükelçi Serim, yaptığı konuşmada, Türkiye Yüzyılı’nın aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de Yüzyılı olduğunu belirtti ve Kıbrıs Türkleri ile ekmeği, suyu ve geleceği paylaşmayı sürdüreceklerini vurguladı.
KKTC'de eğitim almış ve yaşamış biri olarak bu göreve getirilmekten gurur duyduğunu ifade eden Serim, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitlik ve uluslararası statüsünün tescil edilmeden bir çözümün mümkün olmadığını vurguladı.
Bu gelişmeler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde tarihin ağırlığını bir kez daha hatırlattı ve bölgedeki siyasi dinamiklerin ne denli hassas olduğunu gözler önüne serdi.