Yıllar önce söz vermiştim kendime, kimseyi yürekten sevmeyeceğim diye...
Çünkü yokluklarına dayanamıyorum sevdiklerimin. Günler, aylar ve yıllar boyu perişan oluyorum, hayalet gibi geziyorum...
Unutamıyorum, işte ne yapayım. Ama sözümü tutamamışım.
Çok sevmişim, o koca yürekli adamı, çok sevmişim Ahmet Zeytinkesen'i...
Aynı yerde çalıştığınız bir arkadaş düşünün...
16 yıl boyunca her gün "babacım" ve "kardeşim" cümleleri ile işe başlıyorsunuz... İşinin en yoğun olduğu zamanlarda bile istediğiniz şakayı yapıyorsunuz, zordan değil, kalpten gülüyor...
Tüm kandillerde, bayramlarda, ve diğer özel günlerde sabah sabah sizi arayıp "babacım nasılsın" dedikten sonra, gününüzü kutlayan bir dost, bir kardeş, bir can...
Ahmet'im...
Keşke sözümü tutabilseydim de, bugün bu kadar perişan olmasaydım.
Keşke bir kandil, bir bayram beni aramasaydın da, ben de "Ahmet beni aramadı" deseydim de bugün kendimi teselli etmeye çalışsaydım...
Keşke yavaş yavaş azaltsaydın beni aramalarını...
Keşke ben üzülmeyeyim diye, iyi olduğuna inandırmak için gösterdiğin çabalarını hissetmeseydim...
Keşke beklemeseydim o telefonlarını...
Keşke sorduğum her soruya, sabırla cevap vermeseydin.
Keşke benim her istediğimi "emrin olur baba" deyip yapmasaydın...
Hani köye gidecektik... Gezdirecektim sana bizim oraları... Çocuklar gibi eğlenecektik... Öyle demiştin ya Ahmet kardeşim...
Gittin be Ahmet'im, gittin... Hem de çok uzaklara...
Gözün arkada kalmasın, zaten kalmayacağını da biliyorum Ahmet'im... Senin can'ların bize emanet...
Ben ve benim gibi sevenlerin seni unutmayacak.
Mekanın cennet olsun.
Hoşça kal sevgili kardeşim...