Selamlar. Bazen görüşmelerimden sonra umutsuzluğa kapılıyorum. Uzun süre aynı şeyi tekrarlamama rağmen, nasıl oluyor da anlaşılamıyorum diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sorunları duygusal yollarla çözmeye alışmış halkımız, kendisine akılcı davranma yolları anlatıldığında niçin bu kadar başarısız oluyor?
Aslında bu işi yapan biri olarak, böyle düşünmeye hakkımın olmadığını biliyorum. Benim durumunda, bu en son söylenebilecek şey. Ama bazı görüşmeler sonunda, akılcı davranmanın niçin tercih edilmediğini ya da bunun niçin gerçekleştirilemediğini merak ediyorum.
Peki bir soru: Akılcı düşünme nedir? Ağzı olan herkes konuşabiliyor da, beyni olan herkes doğru düşünebiliyor mu? Yani, Sokrates'in dediği gibi "Sorgulanmayan hayat, yaşamaya değmez." ise sorgulamanın sadece akılcı bir yaklaşımla yapılabileceğini düşünmek durumunda değil miyiz? Sorgulama yapamıyorsak da bir bakıma yaşamaya değmeyen bir hayatı sürdürüyoruz demektir.  Akılcı düşünceden benim anladığım şu: Bizi doğru sonuçlara ulaştırmalı, doğru çıkarımlar yapmamızı sağlamalı, felsefi bir yol izleyerek ulaşılmalı, sonuçları açısından işe yaramalı, amaçlarımıza ulaşmamızı sağlamalı. Tabii bunlara başka seçenekler de eklenebilir. Ama sadece bunları gerçekleştirebilse bile yeter de artar! Şimdi gelelim toplumumuzda böyle bir düşünce sisteminin neden var olmadığına inanma nedenime: Yaptığım görüşmelerde, insanların en büyük çabasının haklı olmak ya da haklı çıkmak olduğunu gözlemliyorum. Bizim insanımız için haklı olmak, ilişkiden de sonrasında başımıza geleceklerden de daha önemli. Çatışmadan galip ayrılma arzusu egomuzun bize oynadığı oyunlardan biri gibi görünüyor. Yani sadece sonuca odaklanıp o anda istediğimizi almak, ileride getirileri daha az olsa bile çok daha önemliymiş gibi görünüyor. Güç dengesinin hep bizim lehimize olması gerektiğini düşünmek, bu olmazsa da duruma katlanamayıp saldırmak, acıtmak ya da ezmek eylemlerinden birini yapmak, sorunu çözmediği gibi, daha da derinleştirebiliyor. Belki kültürümüzün bize "Güçlü ol! Güçlü olmalısın, yoksa yok olursun!" tarzındaki yüklemeleri de etkileşim biçimimize ayar çekiyor olabilir. Ve finalde akıcılığın devreden çıkması, duygularımızın tüm benliğimizi ele geçirmesi, sorgulamaya fırsat bulamadan verdiğimiz tepkiler ve her iki taraf için de hoş olmayan durumlar...
Aslında başta yaptığım herkesin doğru bir şekilde düşünemediği şeklindeki yorumumu şöyle revize edebilirim: Belki de doğru düşünmenin yöntemlerini öğrenmiyoruz. Daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi düşüncelerimiz üzerinde düşünmeyi bilmiyoruz. Ya da bizi doğru düşünmekten alıkoyan düşünceler mi var? Bunlar nasıl düşünceler ve bunları nasıl aşabiliriz? Bu düşünceleri aşmak bize ne gibi sonuçlar getirir? Bu düşünceler bir kültür ve yaşanmışlık sonucu ise, değiştirmekte ne kadar başarılı olabiliriz?
Bu aylık sadece bu soruları sormakla yetineceğim. Gelecek ay bu sorulara yanıt vermeye çalışacağım. Ayrılmadan önce bir soru daha sorayım: "Düşüncelerimi değiştirerek, hayatımı da değiştirebilir miyim?"
Bu soruların cevabını kendi içinizde düşünmenizi ve varsa cevaplarınızı yorum kısmına yazmanızı dilerim. Gelecek ay görüşmek umuduyla!
(Hayat bazen çok acımasız, sevdiğimiz bir arkadaşımızın eşinin ani ölümüyle sarsıldık. Bazen bazı şeylerin açıklanamayacağını ve bunun insanın temel felsefi sorunlarından biri olduğunu düşünüyorum.)