Çok zorlu günlerden geçiyoruz. Olanları anlamakta zorlanıyoruz. Şu anda millet olarak bir darbeyi savuşturduk ama öte yandan kendi kendimizi yemekten geri durmuyoruz. Artık darbenin nereden planlandığını, nasıl geliştiğini hepimiz öğrendik. Sorumluların büyük çoğunluğu tutuklandı, yargı aşamasında daha çok şey ortaya çıkacak.
Balyoz mağduru emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, Cemaat'in darbe girişimini değerlendirirken ""Bana göre Fethullah Gülen'i darbeye iten içsel sebepler var ama darbeye itenlerin dışarıdaki amaçları 3 senaryo ile izah edilebilir" diyerek şunları sıralamış: "Birinci senaryo darbenin başarılı olması haliydi ki en çok muhtemelen onu arzu ediyorlardı çünkü Türkiye'yi istediği gibi yönetip bölgeyi istediği gibi şekillendirecekti. İkinci senaryo ise darbenin biraz başarılı, biraz başarısız olup Türkiye'nin iç savaşa gitmesi senaryosuydu. Başka bir felakete yol açardı. Üçüncüsü senaryo yaşadığımız durum; darbeye kalkışma oldu ve engellendi. Ama sonuçta TSK sert gücünden geçici de olsa kaybetti. Ve bunun TSK'nın caydırıcılığı üzerinde etkisini olduğunu önümüzdeki dönemde göreceğiz. Dolayısıyla üç senaryo da ABD'de bu işin arkasında olanlara, BOP'u hayata geçirmek için mücadele edenlere yaradı."

***

Darbenin engellemesinde en önemli rolü oynayan, darbeye karşı çıkan ordu, Kanun hükmünde kararnameler ile düşmanlarımızı memnun edecek şekilde yeniden şekillendiriliyor. Anayasanın 117. Maddesine göre "Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. Genelkurmay Başkanı: Silahlı Kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir". Yani aslında başkomutan meclis, uygulayıcı Genelkurmay başkanıdır. Cumhurbaşkanının rolü temsilidir. Meclis onayı olmadan, KHK ile yapılan değişiklikle kuvvet komutanlıkları, Genelkurmaydan ayrılarak, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmıştır. Genelkurmayın kuvvet komutanlıklarıyla ilişkisinin kesilmesi, orduyu yönetilemez hale getirecektir. Öteden beri AB ve onun uzantılarıyla demokratikleşme, sivilleşme masalıyla dayatılan bu durum, bizim zararımıza gerçekleşmiş oluyor. Daha önce Ergenekon, Balyoz tezgahları, bu kez de FETÖ darbesi yine ordunun başında patlıyor. Yurt içinde ve dışında onca düşman varken Ordunun işlevsiz hale getirilmesi bu milletin hayrına olmuyor.

***

FETÖ'cü subayların kaynağı olarak görülen askeri liselerin ve harp okullarının kapatılması, orduyu köklerinden koparıyor. Kökü olmayan bir ağaç yaşar mı? Bakarsanız, kabahat okullarda mı? Yoksa sınav sorularını çalınmasına göz yumarak içeriye bu tür hainlerin sızmasını sağlayanlarda mı? İmam-hatip liselileri orduya aldığınızda başka cemaatlerin yerleşmeyeceğini nasıl garanti edeceksiniz? Kışlaya, din ve siyaset girdiğinde, başımıza neler geldiğini görmediniz mi? Osmanlı döneminde yaşanan okullu-alaylı savaşını, bu kez de okullular kaybetmiş olmuyor mu? Bu okullarda vatan dışında kaygısı olmayan, özümsenmiş bir disiplinle yetişen subayları şimdi nasıl yetiştirmeyi düşünüyorsunuz? Günümüzün bir müteahhiti çıkıyor, bu askeri okulların arazilerini göz dikiyor, yüzlerce yıllık geçmişi olan bu okulları ranta mı kurban edeceksiniz? Yapılmış hataları düzeltmeden, okulları kapatmak sorunu çözmüyor, yeni sorunları beraberinde getiriyor.

***

Oldum olası, ülkemizde anayasalar hep reaksiyon anayasası, yasalar reaksiyon yasası oldu. Senelerce bunu sancısını çektik. Şimdi de kızgınlıkla yine acele kararlar veriliyor. Dört tarafımız düşmanlarla çevrili, içeriden ve dışarıdan tehdit altındayken, ordunun genleri ile oynanması hiç de hayrımıza olmayacak, onu zayıflatmak ancak düşmanlarımızı sevindirecektir. Umarım pazar günkü mitingdeki gibi sağduyu hakim olur, aklıselim ve birlik beraberlik içinde bu milletin ordusu temelleriyle oynanmadan, dostumuza güven veren, düşmanlarımızı ürküten günlerine döndürülür. Yoksa bu coğrafyada bize yaşama hakkı tanımayacaklar.