Okurlar mutlaka anımsayacaklardır; yaygın gazetelerimizden birinin iç sayfada verdiği haberin başlığından söz edeceğim: "LGS Mimarı Gitti". Adından LGS mimarı olarak bahsedilen kişi Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Muhterem Kurt'du. Sayın Kurt'un söylediğine göreTEOG yerine uygulamaya başlanan LGS sisteminde "Algoritma" değişikliği yapılmış ve o nedenle 342 bin boş kontenjan olmasına karşın 91 bin öğrenci öğretim kurumlarına girememişti.

Kendisinin söylediklerine göre bu yeni sistem üzerinde 11 ay çalışma yapılmış ancak giriş kılavuzu yayınlandıktan sonraki  değişiklikle hatalı sonuçların doğmasına neden olunmuştur. Bakınız Sayın Kurt bu konuda neler söylemiş kısaca aktarayım. "Doktorun yazdığı reçeteyi doğru kullanamadılar. Algoritmayı yapan bilgiişlemdir yani asıl sorumlu odur. .... 11 ay çalıştım, 11 gün dinlemediler."

Peki "Algoritma" ne demektir. Öyle ya bu kelime gündelik dilde öyle her zaman kullanılmadığına göre kısa bir tanım aktarmama ne dersiniz? Ben de anlamını tahmin ediyor ancak, bire bir bilmiyordum. Algoritma, belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için tasarlanan yol. Matematikte ve bilgisayar biliminde bir işi yapmak için tanımlanan, bir başlangıç durumundan başladığında, açıkça belirlenmiş bir son durumunda sonlanan, sonlu işlemler kümesidir. Genellikle bilgisayar programlamada kullanılır ve tüm programlama dillerinin temeli algoritmaya dayanır.

Buna göre Sayın Müsteşar Yardımcısı'nın düşüncelerinde bir haklılık payı vardır mutlaka. Ama sorunun yalnızca bir yanını görmek bizleri yanlış yönlere de götürebilir. O halde temel sorun nerededir, Milli Eğitim neden bir sorun yumağı olmaktadır, diyerek düşünmemiz gerekmez mi?

Daha 2017 Eylül ayında Sayın Cumhurbaşkanımız, galiba bir yurtdışı yolculuk öncesiydi, hem de ayakta "Bu TEOG da ne oluyor, bizim zamanımızda TEOG mu vardı" deyiverdi. Oysa TEOG daha 3 yıl önce yürürlüğe girmişti. Doğal karşılamamız gerekir; 16 senelik AKP döneminde sonuncu hariç 6 kez bakan değişikliği yaşanmıştı. Durun durun; aynı dönem içerisinde 15 kez de sistem değişikliği olduğunu ek bir bilgi olarak sizlere aktarayım.

Milli Eğitim alanındaki sorunlar yalnızca sınavlarla mı sınırlıdır sanıyorsunuz? Elbette kendini eğitime adamış öğretmenleri ayrı tutmak gerekir. Ama öğretmenlerimizin bilgi düzeylerini öğrenme amacıyla yapılan araştırmanın sonuçları medya organlarımıza yansımıştı, anımsayınız. Sonuçlardan yalnızca bir alandakini yazmış olayım: Fen Bilgisi dersinde % 11. Varın ötesini siz düşünün.

Babam rahmetli 1932 yılı Manisa Ortaokulu mezunuydu. O tarihlerde Manisa'da henüz lise bulunmadığından öğrenimini sürdürememiş, memleketi Kırkağaç'a dönerek çalışma hayatına başlamıştı. Anımsıyorum, bilgi düzeyi inanılmayacak ölçüde yüksekti. Aradan onca sene geçtikten sonra 1952-1953'te ortaokulda okurken hemen bütün derslerime yardımcı olurdu. Ortaokulumdan söz ederken yazmadan edemeyeceğim. İlkokulu Foça'da bitirmiştim, orada ortaokul filan hak getire; babam başvurmuş ortaokullu bir yere atanmasını istemiş. Bayındır'a böylece geldim. Orada da okul yeni açılmış sayılırdı, şunun şurasında iki yıllık bir okulda eğitim yapacaktım. İlk yılımızda Türkçe öğretmenimiz Ödemiş'ten gelen Lütfü Bey'di. Müzik öğretmenimiz Abdülkadir Gürses de oradan gelmekteydi. Başka bir ilginçliği de yansıtayım sizlere: Torbalı'da ortaokul olmadığından 10-15 kişilik bir öğrenci grubu her sabah otorayla bizim okula gelirlerdi.

Bakın bunları yaşadık ama eğitim düzeyimiz her zaman yükseklerdeydi. Bu nedenle ben ve arkadaşlarımın belki de hepsi lise ve üniversitelerde hiç sıkıntı çekmedik.

Sonra ne mi oldu, neler mi yaşandı? Durun anlatayım, siyasi iktidarların hırsları ile her ilçeye mutlaka bir ortaokul, dahası giderek her il merkezine ve büyük ilçelere birer lise kuruldu. Kuruldu kurulmasına da, öğretmenleri kimlerdi sanıyorsunuz?  Kaymakamlar, savcılar, tarım müdürleri, serbest mesleklerini yapan mühendisler ya da askerlik görevlerindeki yedeksubaylar ve hatta ilkokul öğretmenleri...

Belirli zamandan bu yana yönetimlerin gururla söyledikleri bir başka nokta daha var. Her ile en az bir üniversite! Hoca mı? İstim arkadan gelsin, yardımcı doçent sanıyla dekanlık ve belki de rektörlük yapılan üniversiteler bile bulunabiliyor. Haydi gelin de buraları bitirenlerden bir hayır gelmesini bekleyin.

Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor dersiniz? Bakanlar ve bürokratlar liselerin eğitim düzeylerini nasıl yükseltebilirim diyerek bir çalışma yapmak yerine liselerin isimlerini değiştirerek çözüm bulabileceklerini düşünüyorlar. Bir bakanlık var ki düşleyin lütfen; aynı sistemin içinde aynı seviyedeki iki lisenin birbirinden farklı olabilme nedenlerini araştırmak yerine tercihli liseyi nasıl çökertebilirim diyerek uğraş veriyor. İzmir Atatürk Lisesi'ndeki kısa zaman önce yaşananları anımsayın lütfen, ne demek istediğimi daha güzel anlarsınız.

Esenlikle kalınız...