Kim derdi ki 19.yüzyılın başlarında Fransa'da yaşayan Alphonse Lavallée'nin yetiştirip ürettiği mor-kırmızı renkli, iri taneli üzüm cinsi ülkemize gelecek ve İzmir'in şirin köyü Kavacık'ta yepyeni bir hayata başlayacak!
Evet, yanılmadınız. Sofralarımızın gözbebeği "Kavacık üzümü'nden" söz etmekteyim. 21 ve 22 Eylül günlerinde gerçekleştirilen Kavacık Üzüm Festival'ine yaptığımız gezinin izlenimlerini anlatmaya çalışacağım sizlere.
Festivalin sloganı, yakın geçmişte yaşanan büyük orman yangınını anımsatmayı amaçlayıp "YARINLARIMIZ UMUTLA YEŞERİYOR" olarak seçilmişti.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle Karabağlar Belediyesinin öncülüğünde "İzmir Profesyonel Aşçılar Derneği", "İzmir Lezzeti Derneği", "Kavacık Kadın Kooperatifi" ve elbette Kavacık Köyü halkının ortaklaşa düzenledikleri festivalin ilk gününe konuk olma şansımız oldu.
Karşıyaka'da "Donanmacı Dayanışması" adıyla kurduğumuz mahalle derneğimizin girişimi ile yola çıkıp cumartesi sabahı köye ulaştık. Şanslı sayılırız,  Orman Y. Mühendisi emekli bir üyemiz ile birlikte yolculuk ediyorduk. Yakın zamanlarda geçirdiğimiz büyük yangını bölgesinin hemen kenarından geçerken yol boyunca yaptığımız konuşmalarda orman ve ormancılık konusunda epeyce bilgi edindik. Bu arada kulağınıza fısıldayayım; yetkililerce bizlere 500 (!) hektar olarak bildirilen yangın alanının gerçekte 6640 hektar olduğunu üzülerek öğrendik.

Gülümseme yarışı

Köye geldiğimizde bir bayram havasını aratmayacak ölçüde heyecan dolu festival ortamını görmekteydik. Her şeyden önce köy halkının bütünüyle bir gülümseme yarışına girmişçesine davrandığını belirtmem gerekecek. Hangi standın önüne gitsek güler yüzle karşılanıyor, sevgiyle konuşmaya başlıyorduk. Belirtmeden geçemeyeceğim, gerek jandarmanın önlemleri gerekse Karabağlar Belediyesi zabıtasının çalışmaları sayesinde düzen ve park yapmak konusunda sorun yaşanmaması önemli ve anımsanması gereken bir noktadır.     
Standlarda neler mi vardı? Onu hiç sormayın, "Olmayan yoktu" demek belki en doğru söz sayılmalıdır. Ama, ben gene kendimi tutamayıp çaylar, kahveler hariç bazılarını sıralayayım buraya: elbette başta Kavacık üzümü, üzüm suyu, üzüm lokumu, üzümden yapılan köye özgü macun, kurutulmuş üzümler, yirmiyi aşkın çeşidiyle gözleme, aşure, keşkek, köy ürünü çeşitli sebzeler, mevsim meyveleri, balık kızartmaları, köfte ve et ürünleri. Yani diyeceğim o ki, aradığınız ne varsa hepsi orada. Tamamını yazmaya satırlar yetmez.

Herkesi kutluyorum

Yöresel lezzetler yarışması yapıldı, halk oyunları ve benzeri gösteriler ilgiyle izlendi. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin festival merkezindeki standı ilgi çekici idi. Bizler etkinliklerin ilk gününe katılabildik, ikinci gün yani pazar günü sanırım hem katılımcılar hem de ziyaretçiler için aynı ilginçliğini sürdürmüştür.
Biraz da şirin köyümüzden söz edeyim sizlere, isterseniz. Kavacık; Karabağlar'dan 23 kilometre ötede, 850 metre yükseltili, 200 haneli şirin mi şirin şiir gibi bir köy. Tarıma dayalı her köyümüz gibi ekonomik açıdan sıkıntılı bir ortamda canlı kalmaya çalışıyor. Üzümden başka ciddi gelir kaynağı yok. Komşu köy Efemçukuru'nda bulunan altın madeni özellikle gençler için geçim kaynağı olmayı sürdürüyor. Ne diyeyim! Ben bu iş seçimini geçmişin masallarındaki "Kırk katır mı, kırk satır mı?" ikilemine benzetiyorum. Haksız mıyım!
Festivalin açılış konuşmasını yapan Karabağlar Belediye Başkanı Muhittin Selvitopu'nu ve katkıda bulunanları tebrik ediyor, ilgilerinin sürmesini diliyorum.
Esenlikle kalınız...