Çağdaş futbolun öncüsü Altınordu. Altyapı ağırlıklı bir takım. Ligde her maçta, günümüzün futbolunu oynamaya çalışıyorlar ve bunu genel olarak da güzel icra ediyorlar.
İlk atak kaleciden başlıyor. Hiçbir şekilde gelişigüzel vurmak yok. Ayağa pas. Kaleye kim geçerse geçsin bu konuda oldukça başarılı. Yakında pas verecek kişi bulamadıkları zaman, taaa orta sahanın ya sağındaki ya da solundaki oyuncunun ayağına bile pas atabiliyorlar. Altınordu'nun bu çıkışlarını bilen üst seviye takımlar, pas trafiğini engellemek için bazen tam saha pres yaptılar, az da olsa engelleyip, topa gelişigüzel vurmalarını sağladılar, o da oyunun küçük bir bölümümde sadece.
Rakip yarı alana kadar gittikten sonra yine iyi paslaşmalarla kale önüne kadar gelindi. Buraya kadar her şey güzel. Ama işte o son pas yok mu o son pas, golle burun buruna geleceğin pas, maalesef o bir türlü yapılamadı. Bazı akıl dolu paslara şahit olduk, takdir de ettik ama ne yazık ki nadiren. Bu nadir pozisyonlardan bazılarından gol çıktı, çıkmayanlardan ise oyuncuların son vuruşlardaki zafiyeti ortaya çıktı. Kısaca ne son paslarda başarılıydılar ne de son vuruşlarda.
Defansif yönüne gelecek olursak, defansa ileride başlandı. Hücum oyuncuları ilk baskıyı yaptılar. Ama az adamla pres başarı sağlamaz. Pres yaparken adam paylaşımında eksiklik vardı. Yine de her zaman topun arkasında durdular. Defasın da orta saha yakınlarına kadar çıkarak, alan daraltması, rakibin rahat pas yapması engellendi. Ancaaak bunun da bir dezavantajı oldu. Rakiplerin defans arkasına attığı uzun toplar büyük tehlikeler yarattı. Altınordu takımının en zayıf tarafıydı bu. Defans oyuncuları çok yavaştılar, ofsayt tuzağına düşürmede başarısızdılar, markajda çok yetersizdiler. Markaj konusunda sadece arkaya atılan toplarda değil, rakiplerinin organize ataklarında da zayıftılar. Sağ bek olsun, sol bek olsun, hep göbeğe kaydılar, rakip kenar oyuncuları göz ardı ettiler, adam paylaşımını yapmadılar.
Genel olarak da ısıran bir takımdı. Ancak ikili mücadelelerdeki bu ısırganlıkta oldukça acemilik de vardı. Topa baskı yaparken sanki gözlerini kapatıyorlar, pres yapmış olmak için pres yapıyorlardı. Bu nizami olmayınca da faule sebebiyet verdiler, bol bol da sarı kart gördüler. Sarı kartlarda ligde 3. sıradalar. Lider Denizlispor'un 55, Altınordu'nun 53 sarı kartı bulunuyor.
Özetle Altınordu'nun öncelikle defans problemini çözmesi gerekiyor. Sonrasında ikili mücadelelerde topa nasıl girileceği üzerinde durulmalı. Ve de bol bol son vuruş çalışmaları yapılmalı.

2 yüzlü Akhisar

Teleset Mobilya Akhisarspor'un sezonun ilk yarısındaki performansını anlatmaya gerek yok aslında. Akhisar'ı bilen kim olursa olsun sorduğunuzda diyeceği tek şey var, o da "Baştan iyiydi ama sonra kötüleşti".
İlk 8 haftada 16 puan toplandı, sonraki 9 haftada sadece 3 puan. Ligin 8. haftasında, mucizevi bir galibiyete imza attı, deplasmanda Trabzonspor'u 6-1 gibi tarihi bir skorla mağlup etti. Ne olduysa o maçtan sonra oldu. 3 beraberlik, 6 mağlubiyet... Galibiyet hiç yok. Üstelik küme düşme hattı ile puan farkı da 4'e indi.
Bir takımın böylesine büyük bir düşüşe geçmesi için takım içinde çok büyük sorunların olması gerekir. Böyle bir sorun yok. Olsa mutlaka ortaya çıkardı. O zaman takımın kendisini toparlaması, lige tekrardan konsantre olması gerekir ki, devre arasında Okan Buruk da bunun için uğraşıyor. Top oyuncularda...

Kısa kısa

Jahovic Beşiktaş'ın radarında. Göztepe'nin pek bir para sorunu yok, maddi amaçlar için kesinlikle satmaz. Ama eğer Beşiktaş isterse, satmaktan başka çare kalmaz. Eğer satılmazsa, bedenen Göztepe'de, aklen Beşiktaş'ta olur. Bu durumda da ondan geçmiş dönemdeki performansını beklemek hayalcilik olur.
***
Ballotelli'yi kulüp başkanları illa kulüplerine transfer etmek istiyorlar. Ne kadar isterlerse istesinler, hiç bir teknik direktör, onu takımında görmek istemez. Gittiği her kulüpte teknik adamlarla kavga etmiş birini transfer ederek kim huzurunu bozmak ister ki? Ballotelli'yi almak, intiharla eşdeğer...