“Dünyada aynı kitabı okumuş olan iki insan yoktur der Edmund Wilson; çünkü herkes kendi penceresinden bakar dünyaya ve algısı sadece manzarası kadar…

Muhyiddin Arabi de şöyle söyler:
Anlam, dinleyene aittir.
Evet anlam dinleyene aittir. Tabi eğer gerçekten dinliyorsa…
Günümüzde iletişim araçları her geçen gün hızla gelişiyorken, paradoksal şekilde insanlar birbirini anlamakta güçlük çekiyor. Çünkü aslında dinlemiyor kimse birbirini. Sosyal medya, mesajlaşma, görüntülü konuşma hatta anında çeviri yapan yapay zeka uygulamaları sayesinde dünyanın bir ucundan diğer ucuna saniyeler içinde ulaşabiliyoruz. İletişim kurmak bu kadar hızlanmış ve kolaylaşmışken, samimi ve derin bir iletişim kurmaksa giderek zorlaşıyor. Çünkü dinlemiyoruz. Peki ama neden? Bana göre bir değil birkaç nedeni var bu durumun.
Nedenlerden ilki sabırsızlık. Hayatın telaşı, her yere hızlı ulaşma çabası hepimizin malumu. Bu hızı, bilgiye ulaşma konusunda da uyguluyoruz aslında. Anlatılanı değil de hemen hızlıca neticeyi merak ediyor, sabırsız davranıyor, hemen cevap verme isteği duyuyor ve ne yazık ki derinlemesine dinlemiyoruz. 
Diğer bir neden önyargı. Çoğumuzun istemsizce de olsa yaptığı bir durum önyargılı davranmak. Karşı tarafı dinlemek yerine, kendi fikrimizi doğrulamaya odaklanıyor, anlatılanı dikkatle dinleyip anlamadığımız için de direkt olarak savunmaya, hatta karşı tez oluşturmaya çalışıyoruz. Yani önyargılı davranıyoruz.
Gelişen teknoloji ve sosyal medya uygulamaları yüzünden sürekli olarak bilgi bombardımanı altındayız. Elimize telefonumuzu aldığımız anda gerekli gereksiz videolarla karşılaşıyor ve ihtiyacımız olandan çok daha fazla bilgiye maruz kalıyoruz. Bu da dikkatimizin dağılmasına yol açıyor ve anlatılana odaklanamıyoruz. Çünkü kafamızda onlarca, yüzlerce gereksiz bilgi var. Hani o ‘al bu bilgiyle ne yaparsan yap’ videoları var ya işte onlar yüzünden dikkatimiz dağılıyor. Böylece dikkat dağınıklığı da nedenlerimizden biri haline geliyor.
Bir diğer neden empati eksikliği. Çağımızın en büyük sorunlarından biri empati kuramamak. Özellikle gençler ve çocuklarda sıkça görülen empati eksikliği, karşı tarafın yerine kendini koyamamak ve dinlememek olarak kendini gösteriyor. Halbuki anlatılanı, kendimizi anlatanın yerine koyarak dinlesek yani empati kursak, anlatılan çok daha kıymetli hale gelecek. 
Son olarak da ifade etme kaygısı. Sürekli olarak kendini ifade etmeye çalışan ya da ifade edemediğini düşünen kişiler öylesine odaklanıyor ki kendilerine, karşı tarafı asla dinlemiyorlar. Çevrenizde bu tarz insanlar vardır mutlaka. Bu kişiler sürekli söz keser veya sadece dinliyormuş gibi davranıp söz sırası kendilerine gelince söyleyeceklerini hazırlarlar aslında. Ve bir an önce söze girerler çünkü kaygı duyarlar. Kendilerini ifade etme kaygısı.
Tüm bu negatif durumlar dinlemeyi zorlaştırıyor. Oysa ki dinlemek, sadece bilgi almak değil, aynı zamanda empati kurmak, ilişkileri güçlendirmek ve en önemlisi anlamak demek. İyi bir dinleyici olmak, sağlıklı bir ilişki kurmak için gerekli en önemli unsurlardan biri bence. Üstelik dinlemek kendimiz için yapabileceğimiz en önemli yatırım. Çünkü dinlersek anlarız. Anlarsak, gelişir- geliştirir, yetişir - yetiştirir ve mutlu olur - mutlu ederiz. Ve en güzeli de anlam bize aittir. Yani dinleyene…