İzninizle bu ay yazımı bu başlık altında yazmak istiyorum.

Benim ablam iç hastalıkları uzmanı. Yıllarca acil serviste insanlara yardım etmeye çalıştı. Dün akşam yaptığımız sohbet sırasında aşı olmayanlarla ilgili ne kadar acı çektiğini anlattı ve ‘Neden okudum onca sene ben?’ diye dert yandı. Tabii onun yaklaşımı tıbbi bir yaklaşım, benimki ise biraz psikolojik biraz da sosyolojik olacak.

Çevremdeki bazı kişiler ‘Ben Covid’e inanmıyorum’ teranesini tekrar ederken, bazıları ise aktif veya pasif olarak aşı karşıtlığı yapmaya devam ediyorlar. Pasif karşıtlıktan kişinin aşı olmamaya karar vermesini; aktif karşıtlıktan ise başkalarını da kendi gibi aşı olmaya ikna etmeye çalışmasını kastediyorum. Böylelerine bakıp iç dünyamı ve duygularımı kontrol ettiğimde acıma ve onlar adına utanma gibi şeyler hissettiğimi söyleyebilirim. Buna iğrenme duygusu da zaman zaman ekleniyor. Ancak tabii ki bu duygular o insanların düşüncelerini değiştirmeye yetmiyor. Zaten bu gibilerle tartışmak da bir işe yaramıyor. Belki onları anlamayı denemek gerek. Bir insan, dünyada şu an itibariyle 4 milyondan fazla insanın ölümüne yol açmış, daha önce de benzerleri yaşanmış ve çok sayıda ölüme sebep olmuş bir pandeminin gerçek olmadığına neden ve nasıl inanır? Bu sorunun cevabını düşünmek gerek.

Bazı şeyleri yok saymak bizim korkularımızı yenmemize yardımcı olabilir. Örneğin ölümü düşünmek dehşete yol açarken, ölümü düşünmekten kaçınmak bizi az da olsa rahatlatır. Ancak böyle düşünmenin ölümden kaçmamıza bir faydası olmaz. Deprem de bu konuda iyi bir örnektir. Depremin olmayacağına inanmak, deprem dehşeti ile baş etmemize yardımcı olabilir.

Şimdi; bu pandemi olayında, bazı insanların niçin ‘Covid diye bir şey yok!’ dediğini anlayabiliriz.İnkar sonuç olarak bir baş etme yöntemi olarak kullanılabilir. Ama bu, inkarın baş etme yöntemi olarak işe yaradığı anlamına gelmez. Sorunlardan meditasyon yaparak uzak durmaya benziyor bu. Meditasyon yap, sorunlardan uzak dur! Tamam da kaç saat uzak duracaksın? Kaçınmak ne zaman, hangi sorununu çözmüş ki, pandemi, deprem gibi doğa olaylarını çözmekte işe yarasın. Ancak bize hep kaçınmak öğretiliyor farkında mısınız? Bir sorun çıkınca ondan kaçın! Bir arkadaşın sorun mu çıkarıyor; bir daha arama. İş arkadaşın problemli mi? Hemen başka bir bölüme geç! Hatta şunu bile duydum: ‘Boşan gitsin!’ Neden? Çünkü kaçınınca rahatlarsın.

Sorunları bu şekilde çözmeye yönlendirilen bizler, kontrolümüz dışındaki olayları da kontrol edebilirmişiz gibi davranmaya başlıyoruz ve o andan itibaren çuvallamak kaçınılmaz oluyor. Aslında kaçınmak bir kontrol çabasıdır ve geçen yazılarımdan birinde de belirttiğim gibi ‘Kontrol bir illüzyondur.’ Yani kısacası ne depremi ne de ölümü kontrol edebiliriz. Ancak hala kontrol edebileceğimiz yanılgısına sürüklenerek ve bu kontrolsüzlüğün sonuçta bizde uyandıracağı duygulardan sakınmak için kaçınma davranışına sürükleniriz.
Kendi varoluşumuzdan bu kadar tedirgin olmak yerine, aşı olup bu varoluşu devam ettirmeye çalışmak bana geldiği kadar size de anlamlı geliyor mu?
Gelecek ay görüşebilmek umuduyla, sağlıklı günler dilerim.