Psikiyatri, Psikoloji, Sosyoloji ve felsefe insan ve topluluklarının duygu, düşünce ve davranışlarını incelemeye ve anlamaya gayret eden bilim alanları. Ortak ilgi alanları olan bu bilim dalları bazen ortak alanlara farklı bakış açıları getirip, aynı olguyu farklı algılamamıza ve anlamamıza yardımcı oluyor.

İnsan dediğimiz zaman, hayata bir yaşam enerjisi ile geldiğini görüyoruz. Yaşamak, hayatta kalmak için bebek büyük bir gayret gösteriyor. Büyük bir içgüdüyle anneye yöneliyor bebek. İnsanoğlu ana memesinden özerkleşip, bireyleşme sürecine girdiği sürece de yeni dertleri, yeni yaşam meseleleri ortaya çıkıyor.  İnsanoğluna yaşama duygusu veren libidinal enerji farklı alanlara kişilere ve nesnelere yatırım olarak yönleniyor.

Libidinal enerjinin en yoğun halini aşk olarak görüyoruz. İşin biyolojik kısmıyla uğraşan bilim adamları burada dopamin ve serotonin denen sinirler arası iletişimi sağlayan maddelerin bu durumu oluşturduğunu ifade ediyor ve buna yönelik kanıtlar ortaya çıkıyor. Tabi yumurta-tavuk denklemi gibi hangisi sebep hangisi sonuç tartışılabilir. Ama yine de bu biyolojik yaklaşımlardan bazı benzetmeler ve çıkarımlar sağlayabiliriz. Aşkı hastalık olarak bipolar bozukluğun manik dönemi ve obsesif kompulsif bozukluğun takıntı kısmına benzetenler çok.

Hayatımın ilk bölümünde aşkı hep tek defa yaşanılan ve tekrarlamayacak ilahi bir duygu olarak kabul ettim. Hayata hep bu bakış açısıyla baktım. Tanrı ne kadar tekse, aşk da tek olmalıydı. Gerçek aşkı bulana kadar yatırdığım aracılar sadece emanetçiydiler. Bunu birçok kişinin bir futbol kulübü, siyasi parti veya bir davayı  emanetçi olarak kullanabildiğini de düşündüm ve ifade ettim. Bu düşünceyi tasavvufi düşünenler de destekleyebilir. Sonuçta herşey ilahi aşk için bir aracı, emanetçi değil mi?

Biyolojik göstergeler, aşkın tekrarlayabileceğini müjdeliyor aslında. Büyük bir aşk hüsranı yaşayan kişinin, bu duyguyu bir daha yaşayamayacağı için canı yanar. Asla bir daha sevemeyecektir, asla kimse onun gibi olamayacaktır. Biyolojik hastalık olan Mani, dopaminerjik olarak tekrarlayabiliyorsa, aşk da tekrarlayabilir o halde. Bir anlamda bizim aşk olarak yücelediğimiz duygu ve kavramı sadece biyolojik olarak açıklamak zor o halde. Aşkın harçları olmalı. Her şeye rağmen sevebilmek, Hasan Hüseyin'in dediği gibi aramak, özlemek. Bunun için kendi bencilliklerimizden uzak durabilmek, fedakarlığı yüceltmek gerekli.

Bipolar Bozukluğu anlatan bir hocam, 'keşke hep hipomanide kalabilseydik' diye bir saptama yapmıştı. Bir anlamda uçlara gitmeyen bir coşku, yükseliş. Hepinize tek atak ve kronik seyir gösteren aşk bazlı hipomanik bir yaşantı dilesem çok şey mi dilemiş olurum...