İstanbul'un ülkemiz geçmişindeki yerinin bir başka olduğunu bilmemiz gerekir. Elbette öyle değil midir? Özellikle Bizans'tan başlayarak İstanbul, bu vatan coğrafyasında yaşayanlar için hep önemli bir yerde bulunmuştur.

Cumhuriyet öncesi koca imparatorluğun uzun yıllar boyu başkenti olmak elbette bizlerin anılarımızda ve yaşantımızda, adetlerimizde, konuşmalarımızda izler bırakacaktır.
Nereden ve nasıl geldiğini, nasıl oluştuğunu araştırmayı bir kenara bırakıp yalnızca 'Atı alan Üsküdar'ı geçti' atasözü ya da deyiminin de İstanbul'dan kaynaklandığını anımsayalım. Ancak; gündelik yaşamımızda kullandığımız İstanbul kökenli bu sözün günümüzde özellikle 16 Nisan Referandumu'ndan sonra daha da konuşulur olduğunu görmekteyiz.

Bana kalırsa Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan'ın referandum akşamı yaptığı, bir ölçüde alaycı sayılabilecek konuşmasında o sözü kullanmayıp yapılabilecek itirazları hoşgörü ile karşılayabilseydi keşke. Öyle ya, öyle değil midir: 'Boşuna uğraşmayın, Atı alan Üsküdar'ı geçti' diyerek efelenmek ve karşı tarafı küçümsemek?
Üstüne üstlük yasalara aykırı bir uygulamanın varlığı da göz ardı edilebilir miydi? Ortada bir kanun varken, ötesinde bu kanuna bağlı olarak geçmişte de bazı uygulamalar yapılmışken mühürsüz oyların değerlenebilir olması nasıl ve hangi gerekçe ile kabul edilebilir ki? Bakınız; aynı YSK 2014'de Bitlis'in Güroymak İlçesi'nde mühürsüz tek oyu gerekçe göstererek seçimi iptal etmişti. Çok uzağa gitmeye gerek yok, bu yeni referandumda yurt dışından gelen mühürsüz oylar iptal edilip geçersiz sayılmadı mı?
Bütün bunları bir kenara bırakın. Benim öğrenip şimdiye kadar bildiğim bir hukuk kuralı vardır: 'Tüzükler ve yönetmelikler kanunların önüne geçemez'. Hadi gelin de YSK'nın aldığı bu seçim kararını(!) bu çerçeve içinde değerlendirin bakalım. Dahası da var, YSK Başkanı'nın yaptığı açıklamaya dayanan bir kararın bile olmadığı söylentileri ortalıkta dolaşıyor. Ülkemiz giderek uygulanmayan ya da isteğe göre yorumlanabilen kanunlar ülkesi olup gidecek. O halde Sn. Cumhurbaşkanı'mızın AKP üyesi olması için 27 Nisan'ı beklemeye ne gerek var? Baksanıza, AKP Meclis Grup Başkanvekili Bülent Elitaş; Erdoğan'ın üyeliği için YSK'nın on günlük karar süresini bekleyeceklerini söylemiş.

Sandık görevlisi olmasam da bir partinin gözlemcisi olarak referandum günü neler yaşadığımızı bir anlatsam şaşarsınız. Başta sandık başkanı olmak üzere AKP'lisi, CHP'lisi, HDP'lisi, MHP'lisi ve Vatan Partilisi olsun hepsi son derece titizlikle hangi oy geçerli olacak hangisi geçersiz sayılacak tam bir uyum içerisinde çalışmalarını sürdürdüler. Şimdi düşünüyorum da o kadar titizliğe gerek var mıydı?

Gönül ne istiyor, bilir misiniz? Kampanyalar sırasında keşke devletin olanakları tek yönlü olarak kullanılmasaydı. Öyle ya, inançlı insanlarımızın adaletli kişi olarak bire bir inandıkları Hz. Ömer'in yaşadığı bir olayı anımsamamak olası mı? Hepimiz ola ki biliyorsunuzdur. Yinelemekte yarar görmekteyiz. Derler ki: Hz. Ömer'in önünde iki mum vardır. Mumların bazen biri yanar bazen de diğeri. Merak edilmiştir, mutlaka yanıtı hepimiz bilmekteyiz. Biri devlet işleri için yakılır, diğeri ise özel işler için. Hadi gelin de bu yaşanmışlığı günümüze uygulayınız, hadi hadi durmayın uygulayınız. Bakalım değerlendirme ne olacak? Üstelik şu anda ülkenin bir çok yerinde Üsküdar'la ilgili deyim 'Atı (ç)alan Üsküdar'ı geçti' şeklinde kullanılır oldu.
Bir dostum söylemişti, yazmadan yapamayacağım. Atı alıp Üsküdar'a geçmek belki işin kolayı ama ileride ve sonuçta "Sırat Köprüsü"nden nasıl geçilecek?  
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT

Nasıl ki faks için faks çekmek, telefon için telefon etmek fiilleri kullanılıyorsa şok olmak yerine ŞOK GEÇİRMEK denilmelidir. Şok olunmaz, illa olmak fiili kullanılmak isteniyorsa ŞOKE OLMAK denilebilir.                                                         
Not: "Ne Değişti" başlıklı yazılarımı araya referandum girdiği için gelecek haftaya bırakıyorum.