Geçen hafta sonu kanal kanal dolaşırken Habertürk TV de Y. Doç. Dr. Orhan Çekiç'e rastladım, geç saatlerde. Kendisi Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi AD Öğretim Üyesi. Konu 1915 Ermeni tehciri ve soykırımı iddiaları. Diğer konuklar Prof. Dr. Türkkaya Ataöv ve Prof. Dr. Halil Bal, Dr. M. Doğu Perinçek ve Emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu. O kadar bilgi yüklü bir programdı ki dilerim Habertürk tekrar tekrar verir. Bu programda anlatılan tarihi gerçeklerin bir çoğunu duymadık, bilmiyoruz. Oysa günümüzde hepimizin bu bilgilere ihtiyacı var.
***
Yazıma değerli bilim adamı, aile dostumuz Orhan Çekiç'in söz ve satırları ile devam etmek istiyorum. "Sevr Antlaşması üç unsurundan ikisi Ermeni ve Rum kartları, Sevr'i yırtıp atan Cumhuriyetin temsilcileri önüne getiriliyordu. 24 Nisan 1965 tarihinde A.B.D. kongresine başvuran Ermenilerin; kendilerine I. Dünya Savaşı'nda soykırıma uğradıkları iddiası ile "24 Nisanın Ermenilere yapılan soykırımın(!) günü olarak kabul edilmesi istekleriydi. Birleşmiş Milletler'in 1948 de çıkarttığı "soykırım yasası" sonrası "soykırım" terimini kullandılar. Üçüncü kart, Kürt kartı daha açılmamıştı. İnsanlık suçu işlendiği iddiaları ile Boston, New York, Londra, Paris ve Marsilya'da, anma komiteleri kurup, kiliselerde intikam yeminleri ile, diplomatlarımızı önce tehdit, sonra katletmeye başladılar. 27 Ocak 1973 de Los Angeles konsolosumuz Bahadır Demir, Mehmet Viyana büyükelçimiz Daniş Tunalıgil, 2 gün sonra Paris büyükelçimiz İsmail Erez ve makam şoförü... "
***
Türkiye'de bir grup aydın "kendi yurttaşlarının Ermenilere karşı insanlık suçu işlediğini, bunu inkar etmenin adaletle bağdaşmadığını, bu trajedinin ıstırabını halen yüreklerinde taşıdıklarını bir imza kampanyası ile ortaya dökerken, soykırımı kabul etmediklerini, bunun bir büyük trajedi olduğunu" söylediler. Güya bu masum yaklaşımla kendi toplumuna açık seçik yalan söyleyen böyle bir topluluğa bu güne kadar hiç rastlanmamıştı. Bunlara göre Türkiye komşuları ile geçinemeyen bir ülke; Türklüğünden utanan kadrolarca.
Her şeyin en doğrusunu bildiklerini sandıkları için, ülkeye de, ulusa da tepeden bakmaları, onun değerleri konusunda özen göstermemeleri bir bakıma doğaldı. Bunların dilinde "Atatürk" bile Mustafa oluverir. Bunlar ayni zamanda "ver-kurtul" dan yanalar. "Şu Kıbrıs'ı Yunanistan'a verirsek nasıl da dost oluruz, Ege'de 10 mili kabul etsek ne FIR hattı olur ne de it dalaşı". "Bulgaristan Müslümanlara baskı yapıyormuş, soydaşlarımızın isimlerini değiştiriyormuş, sesimizi çıkarmasak nasıl dost oluruz". "Hatay'ı Suriye'ye versek güneyde hiçbir sorunumuz kalmaz". "Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti mi kuruluyor? Nasıl olsa hepsi akrabamız değil mi? Güneydoğudan uygun miktar toprak ver, bizden iyisi, demokratı olmaz". İran şeriatı Türkiye'ye ihraç mı etmek istiyor, ne mahzuru var? Hepimiz Müslümanız". "Ermeniler anayasalarına yazmışlar, Erzurum Sivas, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır'ı mı istiyorlar? Verip kurtulsak bizden iyi komşu olmaz". "PKK Kürtlere özgürlük diye mi dayatıyor? Yap anayasal değişiklileri, eyaletlere böl, isteyene otonomi ver, bak anında Kürt meselesi nasıl çözülüyor, sen de vatanında huzur içinde yaşa". Tabii ki ortada vatan diye bir şey kalmışsa. Yok bunlara karşı çıkarsan, ülkenin çıkarlarını düşünürsen, bu kadrolu aydınlara göre ya zalim, ya da geçimsiz ülkesin.
***
Ermeni diasporası "gerginlik politikaları"ndan her yıl milyarlarca dolar rant sağlamakta. İngilizler 1921 de bu tahkikatı yaptı. İngiliz yargıç "Türklerin yaptığı soykırım suçu sayılmaz" anlamında bir karar verirken, bizim imzacılar nasıl oluyor da "hayır, bizim yaptığımız suçtur, vahşettir, bunu inkar adalet değildir" hükmündeler? Üstelik bu olayların olduğu yıllarda bütün dünya Türkleri suçladı. Elebaşları İngiltere idi. 1. Dünya savaşı sonrası ülkemiz baştan aşağı işgale uğradı. İşgalcilerden İngiltere bir harp divanı kurdu. Doğu Anadolu'da görev yapmış ne kadar Vali, kaymakam, komutan, devlet memuru varsa hepsini tutuklayıp Malta'ya sürdü ve aleyhlerinde tahkikat yaptı. İngiliz yargıçlar özgür, kadrolu değil. Sonunda kurdukları mahkeme "Türklerin tehcir kararının bir soykırım olmadığı, hatta o koşullarda bir suç bile teşkil etmeyeceği" ne karar vererek, tüm Malta tutuklularını serbest bıraktı. 
***
Ermeni meselesi 1878'den bu yana. Ermenistan, Adalet Divanı'na, İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidemiyor (kaybedeceklerini biliyorlar). Ermeni devleti mahkemeye gitmedi ama, Marsilya'da bir Ermeni derneği bu hatayı yaptı ve beklediğimiz mahkemeye gitti. Ama Türkiye'yi değil AB yi dava etti. Neden? Çünkü AB Türkiye ile ortaklık için müzakerelerde bulunuyor. Dernek dava açarken dedi ki: Avrupa parlamentosunun 1987'de aldığı bir kararda "Türkiye soykırım suçunu kabul etmedikçe, AB'ye giremez. Peki, AB neden Türkiye ile müzakerelere devam ediyor, uyum yasalarını çıkartmasını istiyor? Türkler soykırımı reddettiklerine göre, bütün istenenler Türkiye tarafından yerine getirilirse AB'ye üye olacak mı?" Şu AB ye haddini bildir diye dava açtılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı şu şekilde çıktı:
1. Avrupa Parlamentosunun aldığı karar bizi bağlamaz
2. Hiçbir parlamentonun aldığı karar da bizi bağlamaz
3. Çünkü parlamentolar siyasi organlardır, siyasi kararlar alırlar
4. Oysa bir fiilin soykırım olup olmadığı hukuki bir konudur, mahkemeler karar verir
5. Hiçbir parlamento, hiçbir milletin tarihini yazma yetkisinde değildir
6. Dernek olarak sunduğunuz hiçbir delil, geçerli kanıt değildir
7. 1915 den bu yana Türklerin yaptığı bu eylemin suç olduğuna dair bir mahkeme kararı yoktur
Bu nedenle davanın reddine, mahkeme masrafları olarak 30.000 Euro'nun Marsilya Ermeni derneği tarafından ödenmesine...
***
Baştan da yazdığım gibi Habertürk TV'nin bu program tekrar tekrar verilmeli. Bu arada Doğu Perinçek'in İsviçre'de "Soykırımı inkar etmeyi yasaklayan" yasa nedeniyle yargılanması, muhteşem savunması ve yine AİHM tarafından verilen yasanın iptali ile ilgili kararını da hatırlamamızda yarar var.