Bırakın bizleri yani Türkiye'yi, dünya ilgilenirken benim görmezden gelmem yani bir başka konudan söz etmem imkansız...
Bu nedenle öncelikle sevgili okuyucularıma şöyle sesleneyim:
Dünya geneline yayılan koronavirüs salgını nedeniyle insanlık tarihinin zor dönemlerinden birini yaşıyoruz.
 İnşallah bu olumsuzluğu da devletimiz ve milletimizin gayretleriyle hep birlikte aşacağız.
Tüm ülkemizde, salgın ile mücadeleyi dört bir yandan sürdürüyoruz.
Bu süreçte tüm tedbirleri alacağız ama asla panik yapmayacağız.
Hepimize düşen görevler var: Devletimizin açıkladığı tedbirlere harfiyen uymamız gerekiyor.
Virüsten korunmak için belirlenen 14 kurala mutlaka uyalım.
Kişisel hijyen tedbirlerimizi alalım.
Sadece devlet yetkililerimizin, bakanlıklarımızın açıklamalarına kulak verelim.
Asparagas haberlere, dolandırıcılık, hırsızlık gibi olumsuzluklara çok dikkat edelim.
Bu zor süreçte alışkanlıklarımızdan feragat etmemiz gerekebilir. Kurallara dikkat edip, sakin ve metanetli olalım.
Dirliğimizi, birliğimizi, sağlığımızı korumalıyız.
Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar'ın açıklamasından etkilenerek bu satırları yazdım.
Ben de bir cümle ilave edeyim:
'Düşmanlar ve mikroplar bizi güçlü kılar!'

Sıradan bir kitap!

Serkan Selingin değerlendirmemi, yani kullanmamı istemiş...
Kendisi; 'Kazandığımız zaferler mi büyük? Ödediğimiz bedeller mi?' diye sorduktan sonra şöyle devam etmiş:
'Sanatın coşkuya, bilginin doyuma, aşkın tutkuya evrildiği bir hikayede, kaybeden olmak mümkün müdür?
Bu sorunun cevabını düşündünüz mü?'
Her ne kadar kişiden kişiye bu sorunun cevabı değişse de, gerçekliğinden şüphe edilmeyecek mutlak bir nokta var.
Sanatın, bilginin ve aşkın tozlarına bulanmış her yaşanmışlık, acı da olsa deneyimlemeye değer!  
İşte yazar Evrim Duyal kitabı 'Son Siyah'ta, romandaki karakterlerle birlikte okuyucuyu bu deneyimde nelerle karşılaşılabileceğini görmek üzere maceraya sürüklüyor.
Kerasus Yayınları tarafından dağıtılan kitap, iki bölümden oluşuyor. Romanın ilk bölümü, hayata değil kendine ait seçimlerle yaşayanlara, ikinci bölümü ise seçimlerinin sorumluluklarını alabilenlere ithaf edildi.
Romanı okurken, hayata ait seçimlerle kendine ait olanlar arasında bocalayan Tamer'i tanıyacaksınız romanda ilk önce.
Para gibi bir gücü yönetirken eriştiği olağanüstü başarıyı, kendi var oluş sarsıntılarını yönetirken de gösterebilecek mi, göreceksiniz.
Affetmeyi başarabilmek için yaşayan Yelda'yla tanışacaksınız hemen ardından.
Birine gerçekten güvenmenin bedelini ödeyecek kadar cesur musunuz? Sez'i tanırken öğreneceksiniz.
Mükemmeli arayan bir finans dahisinin sanat dolu duygusal dünyasına, Korhan'ın sıra dışı hayatının ihtişamlı kapısından gireceksiniz.  
Sayfaları çevirdikçe de birbirinden renkli diğer yan karakterlerle tanışacaksınız.
Ve... 'Son Siyah'ı okumayı bitirdiğinizde kendinize şunu soracaksınız: 'Kazandığım zaferler mi büyük, ödediğim bedeller mi?'
Ne Serkan Selingil'i tanıyorum ne de kitabın yazarını...
Ama iyi niyet oldu mu, ben de hazırım...
Çünkü eve kapandığımıza göre bütün gün de televizyon izleyecek değiliz ya!
Biraz radyo ve müzik dinlemeli ve kitap okumalıyız...
Uzmanların da tavsiyesi bu yönde...
Hep belli kişileri, reklamını yapmak için para harcayanları düşünecek değiliz ya, biraz da sıkıntısını bizimle paylaşanlar gibi, kitabını tanıtmak isteyenlere de şans tanımalıyız...
Bunu şuna benzetiyorum: Üniversiteyi bitiren ya da vatani görevinden dönene başvurduğu işyerlerindeki ilk soruya; 'İş tecrüben var mı?'
Bunun gibi bir şey!

HAFTANIN HABERİ

Cehennem azabı gibi

Birkaç gündür çoğumuz evde karantinadayız...
Önerilenleri yapıyoruz...
Uymak zorunda olduğumuzu biliyor ve hissediyoruz. Ama iki günde çoğunluk sanki cehennem azabı yaşıyor gibi hissediyor kendini...
'Daha ne kadar dayanacağım?' diyenler var...
Bu da aklıma 'ceza evleri'ndeki tutukluları getirdi...
İki hatta bazı yerlerde üç kişinin bir yatağı paylaştığını düşünürsek sorunun büyüklüğü ortaya çıkıyor...
İran hastalık iyice yayılınca çareyi 85 bin tutuklunun boşaltılmasında bulmuş...
Kaç zamandır bizde de hukukçular şimdi de bazı sağlıkçılar bu konu üzerinde duruyor...
Yani herkes evine!
Herkes olmasa bile bazıları...
Örneğin 'hakaret suçluları'...
Başka örnekleri de vardır....
Bu konuda bu günlerde konuşanlar var bana sıra gelmez...
Baksanıza Konya'da umre'den gelenler karantinaya alındıkları yurtlardan firar etmek istemişler...
Öyle ki birkaç saat bile dayanamamışlar...
Polise yani kamu görevlisine 'tüküren' mi ararsın, 'istifa' diye birilerine seslenenler mi, hakaret edenler mi!
Ya örgenci yurtlarını 'ahıra' benzetenlere ne demeli!
Söyleyecek laf bulamıyorum...