Seçimlerden önce sonuçlar için ciddi çalışmalar yapan araştırma şirketleri şimdi oturup AKP dışındaki partilere oy veren seçmenlere bazı sorular yönetseler alabilecekleri yanıtları az çok tahmin edebiliyorum.
Örneğin; Partinizin hükümetin kurulmasını beklemesini mi istersiniz yoksa;

a) Yapılan yolsuzluklarla ilgili dosyaların bir an önce gündeme getirilip ve mecliste görüşülmesini mi istersiniz?
b) 17-25 Aralık dosyalarının gündeme getirilmesini mi dilersiniz?               
c) MIT'in TIR'larının götürdüklerinin niteliğinin açıklanmasını mı istersiniz?
d) Emeklilerin maaş durumlarının iyileştirilmesini sağlayacak çalışmalar başlatılmalı mı?

Böylesi bir ortamda elbette bazı partililer hükümetin kurulmasının daha yararlı olabileceğini düşünebilirler. Ama; benim kısaca (a)'dan (d)'ye kadar sıraladığım ancak daha nicelerinin yazılabileceği benzer tercihler her zaman partililerin ana isteği olacaktır. 

RTE'nin siyaset arenasının bir çok diliminde bazı şanslarının rakiplerinden daha fazla olduğu üstelik gayesine ulaşmak için her türlü yolu deneyebileceği akıllardan çıkarılmaması gerekir. Bir kere dinsel alandaki kozları kesinlikle unutulmamalıdır. Üstüne üstlük; on üç yılın birikiminin de ötesinde hangi tavizler verilerek elde edilebildiğini düşünmek bile istemediğim dış destekler de göz ardı edilemez. Kim ne derse desin devlet bürokrasisi de bir süre daha RTE'nin yanında olacaktır. Çekingen olabilirler, o nokta ayrı düşünülmeli ama ne yapsanız desteklerinden vazgeçemezler. Neden vazgeçemezler? Nasıl vazgeçsinler? "Beraber yürüdük/yürüttük biz bu yollarda" şarkısı on üç yıl boyunca birlikte söylenmedi mi? Devlet bürokrasisinin elemanları hangi kademede olurlarsa olsunlar AKP'nin ajan görevlerini yapmadılar mı?
Bunları yazarken RTE faktörüne dikkat edilmesini, onun davranışlarının dikkatle izlenmesini düşündüğümü söylemeliyim.

AKP'nin karşısında olup toplumun % 60'ını temsil eden üç partinin yandaşlarının tek isteği on üç yıllık geçmişin tüm pisliklerinin bir an önce ortaya çıkarılıp hesaplarının sorulabilmesidir. Çirkinliklerle dolu hesaplar nelerden mi oluşuyor? Bildiğiniz gibi bunların bir kısmı siyasi, bir bölümü adli, bir bölümü ekonomik, bir bölümü idari ötesinde bir bölümü de insan haklarıyla ilgili olabilir. Bu konuda parti yöneticilerine düşen görev her türlü ön yargıdan uzak kalarak yandaşlarının bu isteklerinin yerine getirilmesini sağlamak olmalıdır. Geçmişten örnekler var: Fransa'nın Nazi işgalinde olduğu yıllarda sağcısı, solcusu, liberali, muhafazakarı ve niceleri yalnızca Alman işgaline evet yalnızca Alman işgaline karşı ortak cephe oluşturup amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır. Bu gruplardan hiçbiri sen şusun ben şuyum deme lüksüne kaçmamış sadece ve sadece ortak amaç için birlikte çalışmışlardır. Bizde niye olmasın?

Bakınız ben geleceğimizle ilgili bazı tehlikeler görüyorum. AKP'nin bu seçimi kaybetmesi eğitim sistemimizin laikleşmesini hemen sağlayacak değildir. Yalnız bu son on üç senede değil çok çok öncelerinden sistemli bir şekilde dini eğitimin adımları atılmaya başlanmıştı. Öyleyse biz bu ortamı nasıl yok edebiliriz? Yoğun bir devlet desteği sağlanamazsa eğitim nasıl laikleştirilebilir?  Ben bu örneği çok somut bir durum olduğu için verebildim, daha nicelerini sayabiliriz. Yıllarca devleti soymayı sanat haline getirenleri bu devlet sırtından nasıl ve hangi güçle atabilecektir? Bence sorunlar buzdağı konumundadır. Kısacası sorunların görünür kısımları ana sorunun yalnızca 1/8'i kadardır.

Seversiniz sevmezsiniz. Necip Fazıl Kısakürek'in güzel bir şiirinin güzel bir son mısrası vardır. "Gelme, artık neye yarar?" İşte şiirdeki bu duruma düşmemek için gelelim ve bu Cumhuriyet için bir şeylere yarayalım. Ne dersiniz?
Esenlikle kalınız.
Yazıya ek not: Bülent Arınç'ın 8 Haziran sonrasındaki açıklamalarını hasretle bekliyorum.