İnsanların dini duyguları üzerinden Allah ile kul arasına girenler misali, belediyeler hükümetle yoksul halklar arasına girir oldular.

İnsanca yaşamı özümseyemeyen, zorluklara direnç gösteremeyen müminler düşünceyi resetleyip, yaşamlarını kaderle özleştirirler.
İnsani değerlerini yaşatma direnci göstermeyenler, hükümet ve devletten yönetimlerinde söz sahibi olma iradelerini yitirirler.  Haklarına sahip çıkmayarak, düşük ücretle çalışır, işsiz kalır…, yoksullaşarak “hayıra muhtaç”  duruma düşerler. Emekçiler üretimden gelen güçlerini sınıf sendikacılığı üzerinden örgütlü güce dönüştüremediklerinde sermayenin güdümüne girerler. 
Yaşamlarını; çocuklarının sağlıklı, eğitimli almaları, karınlarını doyurarak yaşam sürmeleri  için yatırlarda dilek diler, adak adar, ekmek, aş için hayır kurumlarından “sadaka”  alarak, karşılığında dua ederler.
Bu tutum: Emeğini sermayenin vicdanına sunmak, aynı zamanda; işinden, ekmeğinden, özgürlüğünden vazgeçmedir. 
Bu alanlarda direnç kırılınca;  yoksulların hak ve özgürlüklerini baskı altına alıp, çalışanların emekleri üzerinden zenginler türer.
Sosyal devlet oluşumu için; İşçi ve emekçiler yaşam ve çalışma alanlarında örgütlenerek sosyal siyasal hak ve özgürlükler ile donanımlı devlet  sisteminde asli unsur olarak yer almalılar. Aksi halde, devlet-hükümet yönetiminde  ekonomik ve siyasi güç toplayanlar, devleti oligarşik yapıya dönüştürürler. Ülkede eşit yurttaşlık hakkı ve eşit gelir dağılımını ortadan kaldırırlar. 
SADAKA BEKLEMEK! 
Yoksul halklar, belediyelerin yardıma muhtaç listelerine adlarını yazdırma, kira yardımı, maaş desteği, et, süt…, alma yarışına girmemeli. 
Hak ve özgürlükleri için mücadele edenlerin yanında saf tutmalılar. Temel insan haklarına sahip çıkmalılar.
Bugün hak ve özgürlüklerine sahip çıkmayanlar, belediyelere “avuç açarak” yaşam sürenler,  gelecek nesilleri sadakayla yaşamaya teslim ederler. 
BELEDİYELERİN GÖREV ALANI DEĞİL! 
Belediyeler bir çok ülkede olduğu gibi özerk yönetimler olsalar, sosyal yardımlar için devlet bütçe tahsis etse; elbette insanların  beslenme, barınma, sağlık, eğitim…, alanlarında çalışma yürütürler. 
Ancak, günümüzde devlet bu bütçeleri bakanlıklara veriliyor. 
Yoksul halklar belediyelere boyun bükeceklerine, bakanlıklar karşısında Demokratik Kitle Örgütleri direnciyle dik durup haklarını söke söke almalılar.
Belediye başkanlarının “onlar yapmıyor. Ben yapıyorum, aç mı kalsınlar.”  Bu söylemler, hükümetin yükünü alma, hak gasplarına karşı mücadelenin önünü kesme olur. Belediyeleri  hayır kurumlarına dönüştürür.
İktidar olan hükümet ve yerel yönetim olan belediyeler sonuçta ülke halklarının bütçesini yönetiyorlar. Belediyeler, kendi bütçelerini; duygusal yaklaşım, siyasi kazanım…, için kullanmamalılar. Yan etkileri çok daha fazla açlık yoksulluk ortaya çıkarır. 
SONUÇ OLARAK! 
İnsanlık onuru olan temel insan hakları: İşçi, emekçi ve tüm yoksul halkların birlikte örgütlü mücadelesiyle yasal statüye kavuşturularak  ivedilikle çözülmeli.
Hadi hayırlısı…