Elbette, "yanlış" kelimesinin birden fazla tanımı olacaktır. Üstelik yanlış denen kavram; büyük ölçüde kişilerin kendi düşüncelerine bağlı olarak değerlendirilir ve sonuçlandırılır. Kısacası; gündelik yaşamda neyin doğru neyin yanlış olduğu çoğu zaman tam anlamıyla sonuçlandırılamamaktadır.

Ben siyasetçi değilim; üstelik siyasi konulara değinmekten çoğunlukla kaçınmayı seçerim. Nedeni yazımın şu ilk paragrafında belli değil midir? Siyasette neyi hangi ölçüde ve hangi argümanlarla değerlendirip sonuçlandırabileceksiniz?

Baksanıza, siyaset üzerine Socrates'in söyledikleri bile tartışılıp duruyor, Roma İmparatoru Sezar'ın öldürülmesindeki ayrıntılar çözülebildi mi? Bizim yakın tarihimizdeki 31 Mart vakasının sırları açıklanabiliyor mu?

***

Ülkemizin siyaset dünyasındaki HDP (Öncüllerini/Öncelerini saymıyorum) gerçeğini bir türlü rayına oturtamamış durumdayız. Kabacasına söylemek gerekirse; bu parti, ülkemizin siyasi platformunda deve midir, kuş mudur? Bilen beri gelsin!

HDP'liler söylesinler ya da söylemesinler; kabul etsinler ya da etmesinler Türkiye'nin partisi değil midirler? Bu konuda en ufak bir şüphe oluşturulabilir mi? Sonuçta; ülke vatandaşları tarafından ülke yasalarına uygun kurulup, seçimlere girip mecliste de yer bulan bir partidir HDP.

O halde; bu parti, hangi nedene bağlı olarak 19 Mayıs 1919'un 100'üncü yıldönümü kutlamalarına resmi olarak çağırılmamıştır? Bana göre; ülkenin kurtuluş günlerinde Yüce Mustafa Kemal Paşa'nın Kürt Beylerinden Diyap Ağa'yı yanına alıp Ankara sokaklarında gezdirmesinin anılarla fotograf olması dışında hiç mi hiç anlamı kalmamıştır? Ya da; şu günlerdeki kutlamalar için HDP'ye çağrı yapılmamış olması ülkemiz bütünlüğüne katkıda mı bulunmuştur?

Eğer; değerli yöneticilerimizin özel bir düşünceleri varsa bizim bir şeyler söyleme hakkımız yoktur diyerek düşünebiliriz. Ancak; 100'üncü yıl kutlamaları için yapılan bu davranışlar ve daha önceki köşelere sıkıştırma stratejilerinin hiçbir yararının olmadığını tam tersine bu tür izolasyon girişimlerinin HDP'ye gizli bir yarar sağladığını da bilmemiz gerekiyor. Üstelik; bu tutum sürdürülürse ülkemizin kaçınılmaz gerçeği kürt kitlesinin kaynaşma düşüncelerini bir kenara bırakarak öz benliklerini kazanmalarına ve bu öz benliklerini öne sürerek bazı yeni isteklerde bulunmalarına neden olabileceği göz ardı edilmemelidir.
Bizim tarihimizde Sultan Mehmet'le (Sonradan Fatih) Sultan II. Murat arasında olduğu söylenen bir taht değiştirme olayı vardır. Sultan Mehmet daha 12 yaşındadır. Babası Sultan II. Murat ortalığın sakinleştiğini görüp tahtı oğluna bırakmıştır. Ancak; durumu fırsat belleyen düşman devletler, savaş ortamına hazırlanırlar. Öte yandan; Sultan Murat, taht için pek de istekli değildir. Durum kritik, başta sadrazam Çandarlı Halil Paşa olmak üzere herkes tedirgindir. İşte o zaman o küçük sultan kendinden bekleneni yapar; sözleri tarihe geçmiştir, unutulacak gibi değildir ve bu sözler bir mektupla babasına iletilir: "Eğer siz padişahsanız gelip ordularınıza kumanda ediniz, yok eğer ben padişahsam emrediyorum ordunun başına geçiniz".  

Bu son paragrafı yazmamın nedenini de açıklayayım.  Ülke yöneticilerinin geçmişte Sultan Mehmet gibi kesin evet kesin bir karar almaları gerekir. HDP yasadışı bir parti midir? O halde, Cumhuriyet Başsavcısı göreve çağırılarak delilleriyle birlikte AYM'de kapatma davası açılması sağlanmalıdır.
Yok, HDP; yasal bir parti midir? O zaman, diğer partilerin sahip olduğu haklardan bire bir yararlanmalıdır. Artık; devletin resmi törenlerine Sezai Temelli mi çağırılacaktır yoksa Pervin Buldan mı bunu belirleme zamanı gelmiş ve hatta çoktan geçmiştir bana kalırsa.
Esenlikle kalınız...