Bundan tam bir yıl önce "çözülemez" denilen dertleri çözmek için komşularımla bir araya geldik. On bin kişinin yaşadığı bir mahallede yaşıyoruz. On bin kişiyi tek tek tanıma şansımız yoktu maalesef. On bin kişiyi geçin karşı komşusunu, üst kattaki komşusunu tanıyan bile yok denecek kadar azdı.
Komşuluk ilişkilerini canlandırmak için işe giriştik. "Nasıl yaparız?" sorusunun cevabını düşünüp duruyor, haftalar geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alamıyorduk. "Piknik yapalım, gezi güzenleyelim" önerilerinden bir adım öteye gidemiyorduk. Halbuki istediğimiz kökten bir çözüm bulmaktı.

Cevabı basitti

Biz kara kara çözüm yolu ararken bir ablamızın gerçekleştirdiği telefon görüşmesi önümüzü açtı. Telefon görüşmesi şöyleydi: Ablamızı arayan yaşlı teyzemiz, iki gündür iğnesini olamadığını, çok hasta olduğundan dışarı çıkamadığını söylüyor ve iki gün sonra aramayı düşündüğü ablamızdan yardım istiyordu. Ablamız ise, yaşlı teyzemizin üst kat komşusunun hemşire olduğunu, neden ona sormadığını sordu. Cevabı basitti. Tanımıyordu!
İşte bir çözüm yolu bulmuştuk. On bin kişiyi tanıyamayız ama yüzlerce kişinin yapabildiklerini not edersek, böyle bir ihtiyaç durumunda hemen müdahele edebilir, çözüm bulabiliriz dedik.
Önce beş kişiydik, haftasında on beş, ayında ise iki yüz kişi olmuştuk. Artık bir platformduk. Resmiyeti olmayan, gönüllü seferberliği başlatmıştık. Herkes "Nerede o eski komşular?" sorununun bir parçası olduğunun farkına varmıştı. Komşuluk, kişilerle alakalıydı. Komşuluk ilişkisinin düzelmesini isteyen bir kişi, o sokağa, o mahalleye yeni bir soluk getirebilirdi. Bir kişi yeterliydi. Önemli olan, o kişiyi uzaklarda aramamaktı.

Esnaf dayanışmasını kuralım

"Çözümsüz" denen bir problemi çözmenin verdiği özgüvenle, diğer çözümsüz denilen problemleri ele alabilirdik. Esnafın hali içler acısıydı. "Esnaf dayanışmasını kurmalıyız" dedik. Marketler yerine, esnaftan alışveriş yapacaktık, onlar da bize market fiyatına yakın bir fiyattan satış yapacaklardı. "Esnaflar kabul etmez!", "Ekonomiyi düzeltmek size mi kaldı?", "Yapamazsınız!" lafları altında dediğimizi gerçekleştirdik.
Parklar bizim yaşam alanımız. Oraları temizlemek belediyenin, orayı yaşam alanı haline getirmek biz mahalle sakinlerinin görevi dedik. "İşiniz, gücünüz mü yok!" sözleri arasında, mahallenin en büyük parkında kütüphanemizi açtık. Orada çocuklara çizimler yaptırıyor, kitap okutuyor, kitap okuyoruz.

Eğitimler de veriliyor

Anne – babalar gençlerin geleceğinden, alacakları eğitimden endişeli dedik. Mahalle sakinlerinin kendi bildiklerini diğer sakinlere öğrettiği bir sistem kurduk. Parasız! Sen bana matematik öğret, ben sana kimya! Kim ne karışır.
Aradan bir yıl geçti. Donanmacı Dayanışması artık dernek. Dernek binasında tarih, felsefe, yazarlık, matematik, edebiyat, Almanca, İngilizce, bağlama, gitar, teknik resim çizim, tasarım vb. eğitimler üyelerimiz tarafından, üyelerimize ücretsiz olarak veriliyor. Üyelerimiz dediğime bakmayın, mahalle sakini işte. Köşedeki bakkal, evin balkonunda sokağa laf atan emekli teyze, mahallenin kasabı...
Bugün on bini kişiyi hala tanımıyoruz ama birbirinin derdine üzülen, sevindiğinde mutlu olan, doğumda, ölümde komşularının yanında olan yüzlercesiyiz. Birbirine selam vermeden geçmeyen, aynı sofrada yemek yemek için sabırsızlanan, ayda bir mutlaka bir sohbette buluşan komşularız. Birinin derdini duyduğunda topyekun çözüm bulmaya çalışan, problemlere çözüm üreten insanlarız. Dünyanın bize tek seçenekmiş gibi sunduğu "yalnızlık"  zırvasını elinin tersiyle iten, birlikte güçlü olduğunu bilen bir topluluğuz. Tüketim mekanizmasında yer almaktansa, üretim çarkında bir dişli olmayı tercih eden bir mahalleyiz.
Komşuluk bitti, dendiğine bakmayın. Komşuluk bitmedi. O komşular hala aramızda. Yeterki siz bir adım atın.