Pandemili günlerin yaşamı, daha doğrusu esareti veya kibarca gönüllü karantinalılığı, artık nasıl derseniz, hayatımın çivisini çıkardı. Biliyorum, şikâyet etmeye hiç hakkım yok, neyleyim ben de insanım, pardon +65 liklerdenim. Hani şu EYT’liler gibi, lâkin başka tür bir perişanlık. Sosyalleşmenin teknolojik türü şimdilik bizleri kurtarıyor da evde olduğum günlerde Zoom toplantıları, internet önceliği eşimde. Yurtdışı, yurtiçi konferans vs. Hele Urla’daki evimizde maalesef internette çok sorunlu, tüm uğraşılarımıza rağmen. Ev işleri de bir yere kadar, bana kalan kitaplarım ve televizyonum. Maşallah gündüz hangi kanalı açsam pandemiden beter haberler, manzaralar. Haber kanallarını, ara sıra film kanalları seyrederken uyuya kaldığım oluyor, gecem gündüzüm birbirine karıştı. Aşılar da +65 liklerin esaretini bitirmeyecek gibi görünüyor.  

 

*

Neyse, bu sabah, pardon öğlene doğru kalkıp rastgele bir kanalı açtığımda yeni başlayan bir programa denk geldim. “Bir şansım olsa” sunucusunu dizilerden tanıyorum. Ne nedir derken seyre daldım. Bir şans isteyen Rıza Bey olanları anlatıyor. İlkokuldan sonra devam etmemiş çünkü matematiği dolayısı ile ticarete çok ilgi duyuyormuş. Bu yeteneğini keşfettiğinde de toptancıdan aldığı defter kalemleri daha ucuza satın alarak ilkokulda ticarete başlamış. İlkokulu bitirdikten sonra para kazanmayı seçmiş. Ağabeyi ise tahsiline devam edip, mali müşavir olup, istikrarlı bir şekilde işlerini geliştirerek para kazanmaya, hatta yoğunluktan işlerine yetemez olmuş. Bu arada batan kardeşine (Rıza bey) kıyamamış, almış ofise işlerin başına koymuş. Kardeşi de elinden geçen tüm paralarla kendine mallar mülkler almış, kendi yolunda yaptığı gibi, vergileri de ödememiş. Vergi cezaları gelip, bitirdiği paralar ortaya çıkınca, ağabey önce kardeşinin tüm borçlarını ödediği gibi üstüne üstlük bir de kardeşinin sebep olduğu kendi borçlarını ödemiş, büyük kayıplarla. Ardından ağabeyinin oturduğu apartmanın çökmesi sonucu o sırada sabah alışverişinde olan eşinin haricinde, ağabeyi ve biricik kızları vefat etmiş. Eşi bir zamanlar kızlarına yatırım için aldıkları daireye sığınmış. Kardeş kanunun açıklarına sığınarak yengesinden bağımsız veraset ilamı çıkartmış. Evinde yarısını el koyup kontrat yapıp tıkır tıkır kendi tabiriyle kira almış. Bunca zaman içinde yengesini tek görüşü bu işlemler için olmuş. Biliyorum, okurken sizlere de fenalık geldi.  

*

Seyretmemin nedeni 40 yıl kadar önce eşim İzmir’in ünlü avukatlarından birinin oğlunun hayatını kurtarmıştı defalarca bize geldiler 'hakkınız ödenmez ben de sizler için bir şey yapmak istiyorum' demişti. Her ailede bir amca dayı hikayesi vardır yardımcı olayım demişti. Olmaz olur mu? Ama müruru zaman olmuş, Allah'a havale etmişiz. 15 yıl sonra avukatın eşini gördüm. Vefatından sonra ofis ortağı avukat kardeşi mal paylaşımında neredeyse yoklukla onları kapı dışına koymuş.  

Bunları hatırlayarak programı seyrettim. Ancak nedamet getiren Rıza Bey’in söylediği ; “Herkes bana gaddar Rıza diyor, ahbaplarım, arkadaşlarım, komşularım, akrabalarım benimle konuşmuyor. Kapalı çarşının çaycısı bile çay getirmiyor. Yengem ne isterse veririm, beni affetsin” diyor. Toplum baskısı kadar etkili bir ceza var mı? Adalet için, günümüzde yok olan. Tabii ki yengesi gaddar Rıza’yı affetmedi. O da Allah'a havale etmiş. Günümüzde eskinin ahlak anlayışı, değerleri o kadar tefessüh etti ki, gaddar Rıza’lar toplumun her yerinde…