"Bir Yaz Gecesi Rüyası" sizlerden de bilenleriniz çoktur sanırım; Willam Shakespeare'in bir komedisidir. Kitap, 1600'lerin başında yayınlandığına göre 17'nci yy İngiliz Edebiyatının örneklerinden sayılmalı. Ama, ben bu kitaptan söz etmeyi bırakıp başka bir rüyayı anımsatacağım.

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Amerika'da 300 yılda bir görülen yirmi altı yaşında profesör oluşuyla ünlenmiş bir kimya bilimcimizdir. Birçok kez Nobel Ödülü'ne aday gösterilmişse de belki de yeterli ölçüde kulis çalışması yapılmadığından adını kazananlar listesine yazdıramamıştır. Olsun, Amerika ve Avrupa  ülkeleri ile Japonya'da bir çok bilim ödülünün Prof. Dr. Sinanoğlu'na verildiği bilinmektedir.
Bu değerli ve dünya ölçüsünde tanınmış Sinanoğlu'nu 2015 yılında kaybettik.


Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun; bilim kitapları yanında popüler nitelikte kitaplar yazdığı da bilinmektedir. İşte onlardan bir olan "Bye Bye Türkçe-Bir New York Rüyası" adlı kitabında Sinanoğlu, olacak bu ya New York'ta oluşan bir değişikliği rüya ortamında anlatır. New York'un tüm restoranların/eğlence yerlerinin ve üstelik işyerlerinin/marketlerin isimleri değişime uğramış rüya bu ya kırma TÜRKÇE olmuştur.    
Aynı, ülkemizin yabancı diller kullanılarak adlandırılmış işyerleri ile dolu günümüzdeki durumu gibi. Prof. Dr. Sinanoğlu; bu uydurukçu kelimelere bir de isim takmış, "Anglomanlıca" diyor onlara. Elbette kitabın yazılma nedeni de işte Türkçemizdeki bu yozlaşmalar. Sözü fazla uzatmayayım kısacası, değerli okurlarıma kitabı okumalarını öneririm.  
***
Aslında yazımın başlığını "25 Haziran sabahı" olarak düşünmüştüm. Tıpkı; Sinanoğlu'nun New York'ta yaşadığı şaşkınlık gibi ben de seçim ertesinde neler olabileceğini düşledim.
On altı senedir yaşadığımızı düşündüğün kâbustan belki böylece kurtulabilirdim. Bu geçen zaman içinde neler yaşadıklarımızı bire bir anlatmamıza, açıklamamıza gerek var mıdır?
Şöyle bir düşününüz. Ülkemizin kurtuluş savaşını başlatan Mustafa Kemal'i dışlayan bir düşüncenin nasıl da yerleştirilmek istendiğini aklınıza getiriniz. Cumhuriyet döneminin bir antrakt olduğu ileri sürülmedi mi? Cumhuriyetin demiryolu siyasetini küçümseyen beyanları en yetkili ağızlardan işitmedik mi? Cumhuriyetin küçümsenip Osmanlı'nın yüceltilmesi uğraşlarının ön plana çıktığını izlemedik mi? Yüce Atatürk'ün mübarek yüzlü annesi için Selanik'te genelev sermayesi olduğu yalanı dillere dolanmadı mı? Atamızın babasının belli olmadığı söylenmedi mi?
Her şey meydanda iken her şey apaçık görünüyorken kalkınmada dünya birincisi olduğumuz bile söylendi. Ülkedeki gelir dağılımının düzeltilmesi bir yana kişiler arasındaki gelir seviyesi farklarının uçurumlara benzer bir şekilde açılmasına göz yumulmadı mı? Kayırmacılık, adam ayarlama, puanlarla oynama olayları bu  dönemde artış göstermedi mi?
Aklıma gelenler yalnızca bu yazdıklarım değil. Bilesiniz ki hepsini yazmaya kalksam tüm gazete sayfalarını doldurabilirim.
Her şeyden önce bu dönemde kimliğimizi ve inançlarımızı yitirdik. Benim görüşüm böyle, belki de sandıklarda alışkanlık haline gelen ciddi bir oynama yaşanmazsa 25 Haziran sabahı tatlı rüyaya dönüşecek bir ortamın ortağı olabiliriz. Kim bilir, hayallerimiz gerçeğe dönüşür.
Esenlikle kalınız...