Okurlar lütfen hoşgörülerini yazımızın başlığı üzerinde kullansınlar. Öyle değil midir b.k üzerine yazı yazabilmek kolay olabilir mi? B.k yerine örneğin kazurat, dışkı ve hatta daha da kibarlaşarak kaka da yazabilirdik. Tıp biliminde ise galiba feçes olarak tanımlanabiliyor.
Ama neylersiniz bizim yazacaklarımıza en uygun düşecek kelime, gene de b.k olacaktır. Üstelik hikayemizde de böyle kullanılıyor. Ben biraz ileride anlatacağım hikayeyi bizim Suriye politikamızla özleştirdim. Tutarsız dış politikamızın son üç-beş yıl içerisinde bizleri nereden alıp nerelere götürdüğünü şöyle bir değerlendirin; o zaman bana hak vereceksiniz.
Efendim; hikaye bu ya Ağa ile kahyası arabaya binip kasabaya doğru yola çıkmışlar. Kahya arabayı sürüyor, ağa da belki çubuğunu tüttürmüş sigarasını zevkle içiyor olmalı. Yolda giderlerken yeni oluşmuş bir sığır pisliğine rastlarlar. Ağanın artık sadistlik tutkusu mudur nedir bilinmez aklına bir hınzırlık gelir. Kahyasına seslenir: "Şu b.ktan bir parmak yersen bu araba da senin, bu at da ve hatta suyun başındaki koca tarla da". Kahya; yapılan teklif üzerine afallamış olmakla birlikte tamahını frenleyemez, iner arabadan aşağıya parmağını daldırır, işi bitirir sonuçta ağasının yerine geçer.

Kasabaya varılır. Kahya, ağa rolünde; ağa, kahya yerinde işleri bitirirler. Artık dönüş başlamıştır. Dönüş başlamıştır ama ağa, yitirdiklerini aklına getirdikçe kendini bitirip harap olmaktadır. Kahya ise sahip olduklarını köy halkına nasıl anlatabileceğini kara kara düşünmektedir. Derken sabah yaşadıkları olayın geçtiği noktaya gelirler, b.k biraz kurumuş olmakla birlikte yerindedir. Kahya; kendini tutamaz, ağaya konuşur: "Ağam, şu yerde durandan bu kere sen bir parmak yersen, araba da senin olsun, at da, üstelik ben tarladan da vazgeçiyorum". Ağa da aslında sabah yaptığı tekliften çoktan pişman olmuştur. Bu teklifi bayıla bayıla kabullenir. Sonuçta parmağını daldırdığı gibi o da işi bitirir.
Köye yaklaşmışlardır. Aslında ikisinin de düşünceleri aynıdır ama önce kahya konuşur. "Ağam, sabah köyden çıkarken at da, araba da senindi, su başındaki tarlanın tapusu da sendeydi; şimdi dönüyoruz, değişen bir şey yok. Peki, biz bu b.k'u neden yedik?"

Şimdi gelin de bu hikayeyi okuyup dinledikten sonra bizim bu Suriye için başımıza gelenleri  şöyle bir değerlendirin. "Esad'ı  Esed mi yapmadık, Suriye bizim iç meselemizdir mi demedik, Şam'da Emeviye Camiinde namaz kılmaya mı niyetlenmedik, uçaklar mı düşürmedik?" Daha sonraları askeri harekata mı başlamadık? Bunlar bizim bildiklerimiz ya da belki de olanlardan aklımızda kalanlar. Belki de daha niceleri vardır, öyle değil mi? Bu yazılanlar; ağa ile kahyanın kasabaya giderken başlarına gelenler.
Hikayemize göre; elbette köye dönerlerken yaşananlara da değinmek gerekiyor galiba. Hikayemizi boşa anlatmış olmayalım. İşte şu anda yaşananlar: Suriye'de ateşkes ilan edildi, kontrolü için ortak çalışma başlatıldı. Taraflar siyasi çözüm için Astana'da toplantı yapacaklar.

Geliş gidiş; eskilerden Marmaris'te yapılan kardeşlik toplantıları belki de yakın gelecekte Esad iken Esed olan değişimi unutturup yeniden başlar. Bakarsınız "Kardeşim Esad'a" dönüşüverir. Olur mu olur!

Yeni yılın ilk günü; ülkemiz için unutulmayacak ölçüde acı dolu bir anı olarak kalacaktır. Acılarla dolu 2016 geride kalırken 2017'nin daha başlangıç saatleri yaşanırken İstanbul'un en güzel mekanı kan gölüne dönüşüverdi. Neymiş efendim, yılbaşı kutlanır mıymış?
Geçen yıl; 30.12.2015 tarihli "YENİ YIL" başlıkla yazımda yılbaşının bir hıristiyan adeti olmadığını, Noel ile doğrudan bir ilişkisinin bulunmadığını elimden geldiği kadar açıklamaya çalışmıştım. Aynı yazımda; özellikle son 20-30 yıldan beri devleti yönetenlerimizin yılbaşı kavramına olumsuz yaklaştıklarını bundan cesaret alan bazı kesimlerin yılbaşı kutlanan mahalleri tehdit edip saldırı girişimlerinde bulunabileceklerinden bahsettiğimi anımsıyorum.

Bu yazıyı izleyen 06.01.2016 tarihli yazımda ise üst bölümdeki düşüncelerimi pekiştiren bir girişimden bahsetmiştim.  Karanlık yüzlü bazı kişilerce bastırılan broşürlerin örneğini yazıma ekleyerek vatandaşlarımıza vermek girişiminde bulunduklarını yazmışım. O broşürlerde neler bulunduğunu  şimdi yazayım; çünkü, aynı broşürler bu sene de dağılıyordu. Birlikte okuyalım mı? "Dünyayı kan gölüne çeviren Hıristiyanların geleneği olan Yılbaşını kutlamayalım. Çünkü biz Müslümanız."
O zaman; İstanbul'u kana bulayanları çok uzaklarda aramaya gerek var mı, ne dersiniz?
Yeni yılınız kutlu olsun. Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT
Şefte/Sefte değil SİFTAH