Bizlere Cumhuriyeti armağan eden yüce Atamıza ve onun unutulmaz arkadaşı İsmet İnönü'ye yapılan hakaretlerin ölçüsüzlüğü ve sürekliliğini bilmeyen yoktur sanıyorum.

Neler söylenmedi ki? Ama unutulmamalı en akılda kalanı bence "iki ayyaş" tanımlaması olmalı. Biliyorsunuz, taa ne zamanlardan beridir ağızlarda "iki ayyaş" aşağı "iki ayyaş" yukarı. Bu tanımlamaya bağlı olarak evet başka neler söylenmedi ki?

Galiba önceleri "Onlar demiryolu mu yaptılar" denilerek Cumhuriyetin demiryolu politikasını küçümseme gayretini işitmekteydik. Oysa belki son elli altmış sene içinde yapımı gerçekleştirilen demiryolu olsun olsun 500 km bile değilken Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan heyecanı yansıtmak için bestelenen "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" dizeleriyle tanımlanan demiryolu yapımı heyecanını küçümsemenin ne gibi bir amacı olabilir ki? Üstelik o dönemdeki söz konusu yolların kazma ile kürek ile gıdım gıdım ilerlenilerek yapıldığını da unutmamalıyız. Bakın bakın şu işlere o "iki ayyaş" neler yapmışlar? Onların o dönemdeki heyecanlarını anlayabilmek için İsmet İnönü'nün demiryolu Sivas'a ulaştığında söylediği nutku anımsamak bizlere neler öğretecektir?

Anımsamakta yarar olacaktır; devrim tarihçileri İsmet Paşa'nın 30 Ağustos 1930'daki "Sivas Nutku"nun Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna ilişkin önemli bir belge olduğunu belirtmektedirler. Bakınız İnönü, o tarihi nutkunda neler söylemiştir:
"Ben Lozan'dan döndüğüm zaman, Avrupa; Türkiye'nin mali tarihini, daima bir bataktan diğerine düşmeye mahkûm, içinden çıkılmaz vaziyette tasavvur etmekte haksız değildi...
Ya memleket kendi vesaiti ile kalacak, maaş veremeyen, yanmış, yıkılmış, harabeler içinde hiçbir imar yapamayan vaziyette, yeis ve nevmidi içinde kendi kendine çöküp göçecek, yahut yaşayabilmek için Avrupa'nın karşısında diz çökerek istiklal mücadelesinin bütün neticeleri pahasına ekmek parası arayacaktı.
Biz işte bu mali meseleyi halletmeye mecburduk: İstiklal mücadelesinin neticelerini hepsini muhafaza hatta takviye edeceğiz... Memleket dahilinde herkesin hakkını muntazaman ödeyeceğiz. Ve bundan başka memleketin imar ve inkişafı için mutlaka işler yapacağız...
İşte yedi senedir Cumhuriyet'in verdiği muazzam imtihan budur."

Ayrıca dikkat etmemiz, önemsememiz gereken, başka noktaların varlığını unutamayız. "Camilerimizi ahır yaptılar" iftirası nasıl unutulabilir? Biliyorsunuz Sayın AKP Genel Başkanımız bir keresinde, "Bu ülkede 17 sene ezan okunmadı" dememiş miydi?  

17 sene dedikleri 1933 ile 1950 yılları arasındaki zaman dilimi. Ezan 1933'te Türkçeleştirildi ya, sonra 1950 Haziran ayında tekrar Arapça okunmaya başlandığına göre demek 17 sene ezan okunmamış oluyor. Ezan okunmadığı için namazlar da kılınmamış olmalı. Oysa ben yaşım gereği gayet iyi anımsıyorum, ezan Türkçe okunurdu ama ardından herkes abdestini alıp namaza dururdu.

Bilirsiniz, Nazi'lerin propaganda bakanı olan bir Dr. Goebbels vardır. Unutulmaz görüşleri ve uygulamaları tarih sahnelerindeki yerlerini almıştır. Hazret, neler söylemiştir anımsayalım isterseniz. "Yalan, öylesine büyük olacaktır ki inanılması o kadar zor olsun; olsun ama siz yalanı söylemeyi sürdürün, mutlaka inananlar çoğalacaktır".
O halde, bana göre sanıyorum Dr. Goebbels'in taktikleri örnek alınmış olmalı.
Esenlikle kalınız...