Güzel günler Sevgili Okurlar.
Bu hafta film yazısından da öte "acil bir film çağrısı" ile karşınızdayım!
Bu acil çağrım ile size çok özel bir "reçete" yazıyorum.
Her yaş grubundan, her tür bünye için...
Aile, okul, iş, toplum hayatı ve ilişkilerimizden...
Hayallerimize, hedeflerimize...
Karşımıza çıkan ya da çıkabilecek her türlü çarpıklığa, tıkanıklığa, haksızlığa...
Kendi içimizde düştüğümüz ya da düşebileceğimiz her türlü yanılgıya...
Yaptığımız ve yapabileceğimiz yanlışlara ve daha nicelerine kadar bir çok derdimize "derman" olacak bir reçete!  
Doz olarak, bilmiyorum  bir kere filmi görmek yetecek mi?
Vallahi zor duruyor...
İlk gittiğiniz seansa yenileri eklenirken her defasında kimleri yanınızda götüreceksiniz kimbilir...
"Hangi film ki acaba bu?" dediğinizi duymaktayım ve söylemenin de şimdi tam zamanı... "DANGAL"!
Bir yandan Dangal'a "film" demeye de dilim varmıyor.
Filmden öte bir durum ile karşı karşıyayız; acil çağrılar, reçeteler yazdırmasından da anlayacağınız üzere.  
Bir baba ve çocuklarının gerçek yaşam öyküsünden esinlenerek beyaz perdeye aktarılan bu muazzam "Dangal"  her duyunuza öylesine bir nüfus ediyor ki Sevgili Okurlar; adeta sizi kendinizden alıyor...

Olağanüstü bir adam karşınızda

Mahavir Singh Phogat kendisi ve ülkesi için hayalleri olan bir adam!
Çok sevdiği "güreş"te ülkesini dünyaya taşıyacak kadar iyi olmak ve ülkesinin daha önce hiç kazanamadığı  o "altın  madalya"yı ilk O kazanmak istiyor...
Aşkla, sıkı çalışmayla ve tutkuyla!
İlk sahnesinden beri beni derinden etkiliyor bu olağanüstü adam!
Duruşu, bakışı, konuşması, hareketleri, her şeyi ile.
Sırf Mahavir Singh Phogat'ı görmek için tekrar tekrar filme gidesim geliyor.
Bir bakıyor... Bakışlarından çıkan muazzam enerji, dağı, taşı deliyor, taa içinize kadar işliyor.
Bir konuşuyor... Konuşması sanki Hindistan'ın dört bir yerinde yankılanıp herkesi olduğu yere mimleyiveriyor.
Gözlerinin içi bir gülüyor... Hayatınızda bu kadar derin bir mana ve sevgi ile ışıldayan gözler gördünüz mü, şaşarım Sevgili Okurlar.
Bir güreşiyor... İşte o zaman... Sanki hayat duruyor;  sadece güreşmekte olan Mahavir Singh Phogat var oluyor.
Sakın abarttığımı düşünmeyin filmi gördüğünüzde "az bile yazmış" diyeceksiniz.
Ne istediğini ve o yolda ne yapacağını çok iyi biliyor bu adam.
Kendine ve amacına inancı muazzam.
Ülkesine olan sevgisi ile güreşe olan tutkulu sevdasının buluştuğu noktada hayatının derin anlamını bulmuş.

Kader her taraftan iş başında

Ne var ki mali zorluklar yüzünden güreş yerine kendisine gelen iş teklifini kabul  etmek zorunda kalıyor.
Hayalini ise içinde taşımaya devam ediyor.
Karısına söylüyor, "Oğlumuz benim yapamadığımı yapacak, ülkesine altın bir madalya kazandıracak."
Böylelikle bir oğlan çocukları olmasını beklemeye başlıyor.
Ne var ki dört kız çocukları olurken bir türlü oğlan çocukları olmuyor.
Kaderin cilvesi işte...
O zaman Mahavir Singh çaresiz hayalini de ödüllerini kaldırdığı sandığa kaldırıyor.
Güreşe olan ilgisinden vazgeçiyor.
Cilveli kader ise işine devam ediyor.
Bir gün en büyük kızları Geeta ile Babita mahallede kendilerine laf atan iki oğlan çocuğunu bir güzel pataklıyor!

Güreş insanın ruhunda olunca

Normal şartlarda bir baba kızları mahallede oğlan çocuklarını pataklasa ne yapar?
Muhtemelen önce iyicene bir panikler, sonra da kızlarını karşısına alıp onlara bir güzel nutuk çeker değil mi?
Mahavir Singh ise yüzü gözü moraran çocukların ailesinden özür diledikten sonra hemen kızlarını karşısına alıp onlardan çocukları nasıl bu hale getirdiklerini anlatmalarını istiyor.
Kızları da babalarının bu ilgisine önce şaşırıp, sonra azarlanmak yerine ilgi göstermesine duydukları rahatlama ile, göstere göstere ve ballandıra ballandıra çocukları ne şekilde dövdüklerini anlatmaya başlıyorlar.
Mahavir Singh ise çok nadide bir cevher buluşmacasına ışıl ışıl parlayan o güzel gözleri ile onları dinlemeye başlıyor.
Pataklama olayı da böylelikle önce aileleri, sonra da ülkeleri için, bir dönüm noktasına dönüşüyor.
Neden "altın madalyayı" illa bir oğlan alsın ki?
Önemli olan o madalyayı almak değil mi?
Ha kız olsun, ha oğlan...

Kız çocukları güreşte öyle mi? devrim başlıyor...

Filme en başından beri harika bir renk ve çoşku veren, sözleri de bir o kadar anlamlı olan müzikleri ard arda çalmaya devam ederken, Geeta ve Babita babaları ile güreş antremanlarına başlıyorlar.
Hindistan'da yaşadıkları köyde kızlar ev işlerine yönlendirilip erken yaşta evlendiriliyorlar. Güreş yapmaları ise adeta bir "devrim" niteliğinde...
Mahavir Singh kızlarının ruhundaki "güreş tutkusunu" keşfettikten sonra hiç durur mu?
Köyde devrimi başlatıyor!
Kız çocuklarının kendilerine olan inanç ve öz güvenlerini artırarak onlara yeni kapılar açtırabilecek bu devrim, Mahavir Singh'in hayaline daha da derin bir anlam katıyor.

Rakibinden önce korkunu yeneceksin

Böylelikle Geeta ve  Babita'nın kendi içlerinde başlayıp dalga dalga yayılarak geniş kitlelere nüfus edecek muazzam bir yaşam deneyimi başlıyor.
Mahavir Singh şöyle diyor filmde, "güreşte bir kural vardır, rakibinden önce korkunu yenersin."  Kızlarını önce birbirleri ile, sonra oğlan kuzenleri ile, sonra da ulusal müsabakalardaki oğlan güreşçilerle güreştirmeye başlıyor. Kızlar korkularını yenmeyi öğreniyorlar.
"Her zaman yanınızda olamayabilirim" diyor Mahavir Singh kızlarına. "Size ancak nasıl mücadele edebileceğinizi öğretebilirim, mücadeleyi yapacak olan ise sizlersiniz..."
Hiçbir zaman işini ciddiye almamazlık yapmıyor Mahavir Singh.
Her defasında kendine, kızlarına inancı ve güveni tam, ancak aynı zamanda da temkinli, işine tüm mevcudiyeti ile odaklanmış, bir sonraki adımın planlaması içinde.
Kızlarına en büyük öğütlerinden biri "nereye, ne şekilde geldiğinizi asla unutmayın..."
Mahavir Singh Phogat'ın gördüğü ve bildiğini, kızları dahil olmak üzere, etrafındakilerin görmesi ve bilmesi için yürümeleri gereken çok uzun bir yol var.
Bu yüzden de bu kararlı ve inançlı adamın önü, içten ve dıştan olmak üzere farklı cephelerden gelecek zorluklar ve darbelerle örülü.  
O'nun her darbeye karşı duruşu, sergilediği tavır ise, her defasında müthiş bir yaşam dersi!
Hem de her defasında...  

Bu acil çağrı sizler için!

Dangal soluksuz bir yolculuk.
Hayatı ve hayat içindeki farklı deneyimleri barındıran bu soluksuz yolculuk öyle güzel öğretileri öyle güzel bir hissiyat ile aktarıyor ki...
Sunduğu reçete yediden yetmişe hepimiz için muazzam bir kazanım.
Hararetle duyurulur!
DAVETLİSİNİZ.