Ey okurlar; yazıma başlamadan önce 29 Mayıs 16 tarihli bir İstanbul gazetesinden alıntı yapıp haberi tam olarak yansıtma zorunda olduğumu açıklamalıyım.

Neden, tam olarak diyorum, zira; söz konusu haberi – okumuş olanlar hariç- gerçek anlamıyla değerlendiremezsek yazacaklarımızın bir değerinin olabileceğini sanmıyorum. O halde; haberi okumaya başlayalım mı? Aynen aktarıyorum.
KURTULMUŞ'TAN ORTAK TAKVİM ÖNERİSİ. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve İslam Hilal Gözlem Projesi (ICOP) ile işbirliğiyle düzenlenen Uluslararası Hicri Takvim Birliği Kongresinin açılışına katıldı. Kurtulmuş, buradaki konuşmasında, "Bir ülke başka bir gün ramazana başlıyor, öteki ülke başka gün başlıyorsa, daha acısı gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu ülkelerde yaşayan, Avrupa'da, Kanada'da, Avustralya'da, Brezilya'da, Arjantin'de, özellikle Avrupa ve Amerika kıtası gibi Müslümanların nüfus olarak yoğun yaşadığı bölgelerde birisi bir camide bir gün bayram yapıyor, birisi ertesi gün bayram yapıyor. İslamın birliğinden ve tevhidinden Allah adına nasıl bahsedeceğiz?" diye sordu.

Şimdi; Allah için söylemek gerekirse Kurtulmuş'un söyledikleri bire bir doğrudur. Aslına bakarsanız iletişim çağıyla birlikte bu sorun uzun zamandır İslam dünyasının gündemindeydi. Neden iletişim çağı diyorum? Onu da açıklayayım. Üzülerek bilinmesi gerekir ki İslam dünyasında bazı tarihler çoğunlukla aritmetik hesaplamalarla değil olayın pratiğini yaşayarak belirlenmekte idi. Ramazan Ayının ve bayramların başlangıcını belirlemek için minarelere çıkıp hilalin doğuşunu (Yeni ayı) gözleyenlerin önce kadıya gidip şahitleriyle birlikte bunu karara bağladıkları, sonrasında kadıların da bu haber dolayısıyla  padişahlarından bahşiş aldıkları bir ülkede başka ne türlüsü olabilirdi?
Ya, hava durumu hilalin görülmesini engellerse? İslam ulaması ona da çözüm getirmiş. Tekmil-i selasin adını verdikleri bir uygulama ile gün hesabı yaparak Ramazan Ayı ve bayramların başlangıç tarihlerini belirlemişler.

***
Bu kadar açıklamadan sonra İslam dünyasında  kullanılan arabi takvime bağlı kalarak bir çözüm bulunabilir mi? Öyle ya; batı dünyası miladi takvim kullanarak her önemli günün aynı tarihte anımsanmasını/kutlanmasını sağlayabilirken İslam dünyası; kendisine ait önemli günlerin anımsanmasını/kutlanmasını ay takvimini kullandığı için miladi takvime göre farklı tarihlerde gerçekleştirmek durumunda kalmaktadır. Bilmektesiniz; Ramazan ayı, genellikle her yıl on gün öncesine gelecek şekilde değişik tarihlerde kutlanabilmektedir. Doğallıkla; tüm dini günlerin de (Kandiller, dini bayramlar) yıl içinde değişim gördüğünü bilmekteyiz.
Bana kalırsa Sn. Numan Kurtulmuş; boşa konuşmakta, akıntıya karşı kürek çekmektedir. İslam dünyası; arabi takvimi kullandığı sürece kendisinin kullandığı kelimelerle konuşacağım "Ne İslamın birliğinden ne de tevhidinden"  bahsedebiliriz.
Güneşin doğduğu yönün doğu olduğu adından bellidir. Bütünüyle varsayımsal yazacağım; Müslümanların yaşadığı en doğudaki ülke Filipinler'dir. Ay göründü; Onlar için hadi Ramazan, ay göründü hadi Bayram ama durun bizim ülkemizde daha görünen bir şey yok. Neyi  başlatıp neyi kutlayacağız? Hiç öyle en batıdaki Kanada'lara, Brezilya'lara gitmeye gerek yok. Nedenine gelince Filipinler ile Kanada arasındaki saat farkı kesin değil ama belki de 20 saat. Varın olacakları siz hesap edin.

***
Buna benzer bir diğer uygulamayı Ramazan ayındaki oruç sürelerinin hesabında görmekteyiz. Öyle ya hep sorarlar oruç için imsak ve iftar saatleri güneşe bağlı olarak belirlendiğine göre kutuplarda 6 ay süreli gündüz ve 6 ay süreli gece için oruç saatleri nasıl belirlenecektir? Kutupta yaşayanlar oruç saatlerini nasıl bileceklerdir? Ulema (!) ona da kendince yanıt bulmuş (!) Efendim, en yakın paraleldeki ( Siyasetteki paralel değil coğrafyadaki paralel) saate göre oruç açılabilirmiş. Dikkat ediniz BİR adım atarsanız bu paralele BİR adım geri gelirseniz bu paralele göre oruç açacaksınız. Hadi gelin de gülmeyin.

***
Ama; unutmayın ve aklınızdan çıkarmayınız. İslam Uleması bütün bunlara da işine geldiği gibi bir çözüm getirebilmektedir. Elbette; işlerine geldiği kadarıyla. Bakınız "Kutlu Doğum Haftası" diye bir tanım getirdiler ve 14 Nisan ile 20 Nisan arasındaki günleri miladi takvime göre "Kutlu Doğum Haftası" ilan ettiler. Hz. Muhammed'in doğumunu Arabi Takvime göre hem kandil olarak kutluyorlar hem de  işlerine geldiği gibi Miladi takvime göre kutlu doğum haftası icat ediyorlar. Gördüğünüz üzere  gerektiğinde miladi takvim işe yarayabiliyormuş. Yeter ki  "Hile-i  şeriye" denen  çıkış yolu kullanılabilsin. Zaten o yol kullanılmaya başlanıldı mı ardından faizler yasal gelir kavramına dönüşür. Bankacılık biter, kar ortaklığı esasına bağlı bankacılık sistemi başlar.
Bana kalırsa gerçek anlamda İslami tevhit; tüm dünya ülkelerinin kullandığı  ve Yüce Atatürk'ün bize armağan ettiği ulusal takvimin kullanılmasıyla sağlanabilecektir.  
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT;
Klise değil KİLİSE  (TDK Türkçe Sözlük Sh. 1440)