Son iki haftadır Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan'ın AYM kararları hakkında söylediklerini hatırlayınız. Şöyle, biz de kısacık da olsa söylenenleri anımsayalım mı? Ne dersiniz? "Anayasa Mahkemesi kararlarını dinlemiyorum", "O kararlara saygı da duymuyorum".
Aklı başında olanlar ya da belirli bir hukuk mantığı olanlar için bu sözlerin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmem yazmama gerek var mıdır?  Bu konuşmalar gerçekten tehlikelidir. Neden mi? Her ülkede uygulanan yasal ortamın dışında bir de genel hukuk kavramları vardır. Şöyle bir düşünün. Her iki alanda da bu sözlerin doğru olabileceğini aklınıza getirebilir misiniz? Ama bizde oluyor işte. Hem de bu anayasal kavramları koruyacağına dair yemin edilmiş bile olsa(!) Bunları ben söylemiyorum, açın Cumhurbaşkanlığı yeminini okuyun. "Anayasaya  ve hukukun üstünlüğüne...... bağlı kalacağıma" ve devamında "Namusum ve Şerefim üzerine and içerim". Eğer, anılan yemin metni ayaklardan biri kaldırılarak okunmadıysa kişiyi bağlamaz mı? Takdir okurlarındır.

***

Şimdi biraz da geçmişten bahsetmek istiyorum. Ama inanın amacım parti ayırımı yaparak amacıma ulaşmak değildir. Dolayısıyla tarih dilimlerini politik açıdan değerlendirmemenizi özellikle istiyorum. Bu ne demektir? 1950 senesine kadar devletimizin o günlerin zor koşullarına karşın kendine özgü bir ağırlığı vardı. Devletin kurumları arasındaki ilişkiler belirli ciddiyetle sürdürülür, kurumlar arasında birbirini tanımazlık diye bir durumla karşılaşılmazdı. Sıkıntılar yok muydu? Olmaz olur mu? Hem de dağlar kadar. Ama devlet kurumları böyle bir ortamda bile gerçeği saklayacak uygulamalara yönelmezlerdi. Yol  mu yapılmış, olsun ama az olsun gerçek ne ise o açıklanırdı. Ağaç mı kesildi evet kesildi tam olarak açıklanırdı. Öyle; şimdiki gibi 3 milyar fidan dikildi denerek bunun hem zaman hem de alan açısından olanaksızlığı belliyken devlet ricalinden resmi açıklama yapılmasına rastlanılmazdı.
Devletin, Hükümetin ve yasamanın ilk yamulması olarak (Evet ne yazık ki bu kelimeyi kullanmak durumunda kaldım) Rahmetli Menderes'in 1954 seçimlerinin hemen ertesinde oluşan bir kriz nedeniyle Demokrat Parti Meclis Grubunda yaptığı konuşmayı hatırlatırım. Ne denmişti o zaman bilir misiniz? "Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz". Ancak; Menderes'in  hızını alamamış olmasından kaynaklanan unutulmayacak başka sözlerini de anımsayalım. "Odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm". "Orduyu yedek subaylarla da yönetirim". Hep o dönemin bizlere bıraktığı izlerdir. Hükümetin başı böyle konuşunca alt kesimin laçkalaşmaması olası mıdır? Kayırmacılığın, adalete inançsızlığın at oynattığı dönemleri ancak yaşayanlar bilir. Ya da yakın tarihe meraklı olup yaşananları gerçeğin süzgecinden geçirip değerlendirme yapabilenler  anlayabilir." Hakim Teminatı" kavramının kötüye kullanımı ilk kez işte o zamanlar görülmekteydi. Elbette yalnız hakimler için değil iktidara yakın olmayan her devlet memuru için de güvence yoktu. Özellikle 1955'ten sonra karşıt görüşlü gazeteciler yaşlarına bakılmaksızın hapislere gönderilmekte idi. Hüseyin Cahit Yalçın gazetedeki bir yazısından ötürü 79 yaşında hapse atılmıştı.

***

Rahmetli Süleyman Demirel; 1965 yılında Adalet Partisinin başında seçimlere katıldı. 1980 12 Eylül'üne kadar kısa süreli muhalefeti ortamında bile ülke siyasetinde birinci derecede etkili oldu. Türk siyaseti böylesine demagog böylesine oportünist bir başkasını henüz tanımamıştı. Fötr şapkasını bile politik çıkarları için kullanmasını beceren rahmetliden aklımda kalabilen bazı sözleri sıralayayım. "Yollar yürümekle aşınmaz", "Dün, dündür; bugün, bugündür", "Türkiye, 70 sente muhtaçtır", "Petrol vardı da biz mi içtik". İşin ilginç yanı nedir bilir misiniz? Demirel'in kısa süreli muhalefet döneminde sanki 70 sent sorunu çözülmüş, sanki ülkede petrol bulunmuş gibi o günlerdeki sol iktidarın "Sana yağı yoktu, işte sigara ve benzin kuyrukları vardı" denilerek günümüzde  bile suçlanıyor olmasıdır.

***

Artık şimdi yazacaklarımı çoğumuz anımsıyor olabilirsiniz. Geldik Rahmetli Turgut Özal dönemine. Elbette bu dönemde de hikmetler yumurtlanıp devletin laçkalaştırılması sürdürülmüştür. Hadi döneme ait bazı sözleri anımsayalım. "Benim memurum işini bilir", "Hadi bir kaset koy da neşelenelim, Semra Hanım", "Ben zenginleri severim", "Sen, onu küçük Turgut'a anlat" ve akıldan hiç çıkmayacak bir diğeri "Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz". Ne dersiniz, bu üst bölümde yazdıklarım devlet ciddiyeti ile bağdaşıyor mu?

***

Şimdiki yöneticilerimizin geçmişte kalan altmış beş senelik dönemin kötü örneklerinden etkilenmemesi düşünülebilir mi?
Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan da geçmişin bu türlü yapılanlarını benimseyip bunlara yatkın olacak ki AYM kararlarını dinlemeyeceğini, o kararlara saygı duymadığını söyledikten başka mahkemelere de verecekleri kararlar için neredeyse usul hukuku yollarını öğretmekte hiçbir sakınca görmemektedir. Hal böyle olunca biz ne yapabiliriz?
Esenlikle kalınız.
TÜRKÇE İÇİN ÖZEL EK:
Antreman değil  Antrenman (TDK Türkçe Sözlük Sh. 135)