Milli takımımızın Avrupa Şampiyonası'nda sergilediği kötü futbol hala tartışılmaya devam ediyor. Turnuva bitene kadar azalarak olsa da devam edeceği aşikar. Ben de bu haftaki yazımda bu konuya değinmeyi tercih ettim.

***
Konuşmalarda genellikle oyuncu performanslarının düşüklüğünden, bazı oyuncuların hiç oynatılmamasından bahsediliyor. Herkes haklı ama asıl ana sebebi gören az; üzerinde duran yok. Sadece söylüyorlar ve geçiştiriyorlar.
İtalya'ya 3-0 yenildiğimiz ilk maç sonrası bir video çekip, Youtube'daki kanalıma yükleyip, milli takımımızın defans yapmayı bilmediğini iddia etmiştim. İşte asıl sebep bu...
***
Bir takım kurulurken futbolcuların tüm özellikleri değerlendirilir. Aynı özelliklere sahip oyuncular bir arada oynatılmaz. Herkesin iyi tarafı ve kötü tarafı vardır. Hepsinin de aynı kötü tarafı varsa, başarı asla gelmez. Farklı özellikleri olmalı ve birbirlerinin açığını kapatabilmeliler. Yani oyuncunun bir konuda eksikliği varsa, yanında oynayacak kişinin o yönü çok iyi olmalı. Takımın oluşturmanın temelinde bu yatar.
Maç sonrası yapılan söyleşilerde rakip takım oyuncu ve antrenörleri hep aynı şeyi söylediler:
'Türkiye'nin açığını çok iyi biliyorduk ve bunu değerlendirdik.'

Bu söylem tesadüf değil. Ülkemizin Dünya Kupası elemelerinde oynadığı 3 maçta alınan 7 puan, gerçeklerin üzerini tamamen örttü. Kendimizi çok büyük görmeye, şampiyon olma ihtimalimizin oldukça fazla olduğunu düşünmeye başladık. Oysa skora göre değil de oynadığımız futbola göre değerlendirme yapsaydık, gerçekleri önceden görecek, tedbirimizi ona göre alacak ve 3 maçta 0 puan çekip, en kötü takım olarak ayrılmayacaktık.  
Dünya Kupası elemelerinde Hollanda'yı 4 gol atarak yendik ama 2 tane gol yedik. Öyle ki 2 farkla önde olmamıza rağmen rakibimiz ceza alanına bile çok rahat top sokmayı başardı. Kaleye rahat şut çektiler fakat amatör küme takımını andırdılar, çok kötü sonlandırdılar.

Norveç'i 3-0 yendik. O maçta bizden daha çok şut çektiler, sadece 1 tanesinde isabet sağlayabildiler. Kaleyi bulan şut dışında istatistiklerde daha üstündüler.
Burada alınan skor, tüm kötü yönümüzü gizledi, havaya soktu. Letonya sınavına çıktık. 2 kere 2 farkı yakaladık, buna rağmen toplamda 3 gol yiyerek beraberliğe razı olduk. Aslında bu bize mükemmel bir uyarıydı göremedik. Görenler sadece Avrupa Şampiyonası'ndaki rakiplerimiz oldu. Onlar defanstaki başarısızlığımıza çalıştı, biz şampiyon olma edasıyla, dersimize çalışmadan sahaya çıktık.
Oysa sahaya çıkan kaleci hariç 10 oyuncumuz da topsuz oyunu bilmiyordu. Nerede durulacağını, adam adama nasıl oynanacağını bilmiyorlardı. Dahası onların yerine giren oyuncular da aynıydı. Dolayısı ile birbirlerinin açığını kapatabilme ihtimali yoktu bu futbolcu grubunun.
***
Galler kanattan atak yapıyor. Ceza alanı içerisinde bir Gallerli ve yakınında Çağlar var. Başka bir Gallerli Kaan Ayhan'ın yanından koşup ceza alanına giriyor, 2'ye bir üstünlük sağlıyorlar. Kaan stoper olmasına, yanından geçip giden oyuncuyu görmesine rağmen onunla koşmuyor, topla oynayan futbolcuyu izliyor. Bu gol olmadı ama Türk Milli takımının halini anlatan en iyi örnekti.
İsviçre maçı... Sağ tarafımızdan gelişen atak. Çok övülen sol bekimiz Mert Müldür, tuttuğu adamı bırakıyor, topla oynayan oyuncuya odaklanıyor. Oysa o İsveçli tek başına ve kaleye uzak. Gidip de gol atması imkansız çünkü tek başına ve kalabalık defans var karşısında. Oraya değil kendi kanadından gelecek kişiye odaklanması gerekirken yapmayınca, arkasından sessiz sedasız depara kalkan futbolcu, aldığı pasla gol atıyor.
***
Bütün Türk oyuncular da aynı. Böyle olunca kimse kimsenin açığını kapatamadı, 3 maçta da toplam 8 gol yedik.
Takım oyuncuların özelliklerine göre kurulmamış, oynadıkları takımlara göre oluşturulmuş. Takım diye yazıyorum ama bu takım değil, futbolcu topluluğu. Defansın göbeğinde 2 oyuncudan biri mutlaka pozisyon almasını bilmeli ve defansı uyararak yönlendirebilmeli. Onun yanındaki stoper hızlı ve çevik olmalı. Sağ bek ve sol bek normal yetmez, ters kademeye bile girebilmeli. İleriye desteği sevse de önce defans deyip, bölgesini kesinlikle aksatmamalı. Aksattığı anlar mutlaka olur, onun bu açığını stoperlerden biri kapatabilmeli.

Adam adama oynamak olmazsa olmaz. 10 oyuncunun en az 8 tanesi bunu yapabilmeli, rakibine sülük gibi yapışıp, soluk aldırmamalı. Bir takımda bu olmazsa, olmaz.
Bu şartları sağlayan futbolcuları bulduktan sonra hücum özelliklerine geçilmeli. Bu konuya değinmeyeceğim çünkü tek sorunumuz defans yapamamaktı. Yapamadığımız için hücum edemedik, rakipler savunma açığımıza yüklenip, durdurmayı başardılar.
Bu oyuncular Avrupa'da iyi takımlarda forma giyiyorlar. Açıklarını kapatacak arkadaşları var ki, göze batmıyorlar. Defans oyuncuları bile ayaklarına hakim, iyi top saklayıp, iyi pas yapıyorlar. Ancak gelişimleri kısıtlı olacaktır ve yaşları ilerledikçe Türkiye'ye dönmek zorunda kalacaklardır. Çünkü futbolda her şeyden daha önemli olan şey akıldır. Akıl sayesinde pozisyon alınabilir, rakip marke edilebilir, verimli hücumlar yapılabilir. Ayak ne kadar yetenekli olursa olsun, üst düzey futbolcu yapmaz.
***
Sonuç olarak bu futbolcularla takım olunmaz. Futbolda başarı istiyorsak, çok farklı kadro oluşturmamız gerekiyor. Aksi takdirde aynı hüsranı Dünya Kupası'nda da yaşarız.