"Bergama, kirli altın ve direniş" başlıklı yazım [1] ile Bergama Ovacık Altın Madeni'ne ilişkin olarak İzmir 6. İdare Mahkemesi'nin 03.07.2018 tarihli yürütmeyi durdurma kararını duyurmuş ve "yeter artık, kirli altın madenini temelli kapatın!" çağrısı yapmıştım.

Ardından "10 Ağustos'ta Kozak'ta ve Ankara'da neler olacak?" başlıklı yazımda [2] da "bir yanda mahkeme kararını uygulatmak isteyen Bergamalıların Kozak'taki milletvekilleri ile buluşmalarını, diğer yanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın altıncı şirketle el ele mahkeme kararının arkasından dolanma girişimi"ni konu etmiş ve yazıyı "O gün Ankara'da klimalı bakanlık salonunda neler konuşulacak, neler olacak bilemiyorum ama bildiğim bir şey var, tüm yaşanan hukuksuzluklara, anti demokrat uygulamalara rağmen Kozak'tan, Yukarıbey köy meydanından hukuku ve yaşamı savunmanın çığlığı yükselecek, yükselmeli" şeklinde bitirmiştim.

Bu yazıdan sonra Ankara'daki hukuka karşı hile girişimi aynı gün meyvesini verdi, Bergamalıların hukuku ve yaşamı savunma çığlığı Bakanlığın soğuk salonlarından duyulmadı, aynı gün sunulan yeni ÇED Raporu onaylandı, nihai kabul edildi. Sağlıklı yaşama hakkını yok sayan bu oldu bittiye karşı itiraz dilekçeleri verildi, kampanyalar yürütüldü.

Uzun bayram tatili sonunda "kirli altın madeni"nin kapanacağını beklerken, Bergama'nın doğasına, yaşamına karşı darbe bu kez hiç beklenmedik bir yerden geldi. Bergamalılar, yaşam savunucuları 2009/7 sayılı ucube genelgenin yeniden işletilmesini önlemek, yeni alınan yargı kararını uygulatmak, maden işletmesini kapattırmak için çabalarken, Danıştay'dan ters köşe gol yediler. Geçen hafta içinde tebliğ edilen Danıştay 14. Dairesi'nin kararı yaşamın korunmasına dair, hukuka dair beklentileri ters yüz etti. Danıştay; 2009 yılında verilen ÇED olumlu kararını iptal eden İzmir 3. İdare Mahkemesi kararını bozmuş, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda 2014 yılında yapılan değişiklikle getirilen ivedi yargılama usulüne dayanarak, davayı esastan reddetmiş. Danıştay aynı şekilde Kozak Yaylası'nın delik deşik edilmesinin başlangıcı olacak Gelintepe altın madeni ocağı projesine verilen 2009 ÇED olumlu kararını iptal eden kararı da bozup davayı reddetti.

Bergamalıların yaşam çığlığı Danıştay tarafından da duyulmamış, hukuken çok tartışılacak bir karar verilmiş. Davada, şiddetli yağmurda, çamura batarak yapılan keşifler [3] yok sayılmış, konusunda uzman bilim insanlarının tespit ve değerlendirmeleri görmezden gelinmiş, davanın doğal yargıçlarından oluşan İzmir İdare Mahkemesi'nin kararı ortadan kaldırılmış, onun yerine geçilmiş ve davalar reddedilmiş.

Danıştay'ın bu kararı, son yürütmeyi durdurma kararını aşmanın yollarını arayan TMSF'nin kayyımlığındaki Koza Altın İşletmeleri A.Ş.'yi çok rahatlatmış görünüyor, ancak Bergamalıları sevindirmedi, yıllardır dayandıkları tek yer olan yargıya olan güvenlerini yerle bir etti.

Danıştay, 1997 yılındaki "...Bergama-Ovacık'ta siyanür liçi yönetimiyle altın madeni işletmesinde, işletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak yaratacağı risk faktörünün yok sayılamayacağı, kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi gerektiği (...) insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içersinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır..." hükmünü içeren kararı ile idare hukukuna önemli bir içtihat kazandırmış, sağlıklı çevrede yaşama hakkının hukuki güvencesini oluşturmuştu. Bu karar hukuk tanımaz siyasi iktidarlar tarafından yok sayılsa da hukukun üstünlüğünden ve yaşamdan yana olanların, çevre ve ekoloji hareketlerinin bayrak yaptığı bir hukuk belgesiydi. Öyle ki kararın etkisi ülke sınırlarını aşmış, Yunanistan Danıştayı tarafından emsal alınmış, AİHM bu karara dayanarak ihlal kararı vermişti.

Türkiye, Çevresel Etki Değerlendirmesi'ni (ÇED) ve ÇED'in hukuki denetimini Bergama süreci ile Danıştay'ın 1997 kararı ile öğrendi, şimdiki kararlarla çevre hakkının savunulmasında hukuki mücadele yolunun kapanması tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu da doğaya ve yaşam alanlarına yönelik yağma, talan politikalarına karşı hukuki güvencelerin ortadan kalkması anlamına gelir ki çok vahim sonuçlar doğuracaktır.

Kısacası; Danıştay kendi kalesine gol attı, 1997 yılında açtığı hukuk yolunu, son kararları ile kendisi kapatmış oldu.
Kuşkusuz Danıştay'ın bu kararları çok tartışılacak, hukuki düzlemde gereken başvurular yapılacak, önce Anayasa Mahkemesi'ne ardından AİHM'ye taşınacaktır. Ama konu sadece mahkeme dosyalarına terk edilecek türden değildir, Türkiye'nin çevre ve ekoloji gündemini oluşturmalıdır. Gündem olmalıdır ki yaşam alanlarını korumak için mücadele eden Bergamalılar, Kozaklılar meşru direnişlerini sürdürebilsinler.

Bir kez daha her yerin Bergama, herkesin Bergamalı olması gerekiyor. Yaşam savunucuları için yeni bir dönem başlıyor, bu uğurdaki kazanımlar, eşitlik, özgürlük, adalet direnişlerini güçlendirecek, yaşanabilir bir ülke, yaşanabilir bir dünya inşa etmenin yolunu açacaktır.

[1] http://www.haberekspres.com.tr/bergama-kirli-altin-ve-direnis-makale,6970.html
[2] http://www.haberekspres.com.tr/10-agustos-ta-kozak-ta-ve-ankara-da-neler-olacak-makale,6988.html
[3] http://www.milliyet.com.tr/bergamalilar-madene-gecit-vermemek-icin-izmir-yerelhaber-1249079/