Afganistan savaşının ilk yıllarında bir Amerikan komando birliği Pakistan sınırında Taliban savaşçılarının peşinde bir operasyonda iken, elinde bir telsiz ile konuşan bir çoban görür. Çoban, yaklaşan komandoların konumunu Taliban topçusuna bildirmektedir. Savaş kurallarına göre konumlarını düşmana bildiren bir kişi de savaşçı ve düşman sayılır.   Ateş açılabilir, öldürülebilir.
Ancak bir sorun vardır... Dürbünlerden iyice incelenince anlaşılır ki, telsizli çoban küçük bir kızdır...
***

Bugüne dönelim.   
İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Komando Gücü komutanı, belki de ülkenin lideri Hamaney'den sonraki en önemli adam General Kasım Süleymani'nin ABD güçleri tarafından dramatik bir şekilde yok edilmesi herkesin ağzını açık bıraktı.
Sanki biz bu tip saldırıyı defalarca filmlerde görmüştük. Ancak onlar bizim için sadece kurgu idi: Good Kill   (Hedef Tamam-2014) ile The Eye in the Sky (Gökteki Göz-2017) filmlerini hatırlayın.
Bu ise gerçek hayat!
Silahşorların kılıçlarla dövüştüğü, tabanca tüfek ile vuruştuğu günler geçti. Şimdi saldırıda insanın sadece 'parmağı' var. O parmak da genellikle çok uzaktaki bir askeri üste, bir ekranın başında oturan ve komutanından ateş emri beklerken uydu görüntülerinden hedefi izleyen bir subay ya da askerin parmağı.
ABD'nin artık bunu hemen her yerden yapacak gücü var. Süleymani'yi yok eden drone (* (SİHA-Silahlı insansız hava aracı yerine drone kelimesini tercih edeceğim.) 230 kilometre hızla ve sessizce hedefine uçarken tetik Katar'daki bir Amerikan üssünden çekildi.
MQ-9 Reaper (Orakçı- Azrail) adı verilen tanesi 65 milyon dolar değerindeki drone'un üzerinde her biri bir tankı yok edecek yüksek güçte 17 kilo patlayıcı taşıyan 4 Hellfire (Cehennem Ateşi) roketi yüklü idi. Bunların ikisi ile Süleymani, bir tanesi ile de arka arabadaki Ketaip Hizbullah lideri öldürüldü. Dördüncü roket ise uydu görüntülerine göre yedek tutuluyordu.
Verilen Cehennem Ateşi, Orakçı, Azrail gibi isimler oyun(!)un ölümcüllüğünü vurgulamak için uygun...
Buraya kadarını sizler de biliyorsunuz. Ben sadece bir iki ayrıntı verdim. Yaşadığım dehşeti paylaştım.   Oysa yaklaşmakta olan yeni bir tekno-kâbustan henüz söz etmedim...
***

Afganistan'daki çoban kızda kalmıştık. O gün çoban kız düşmana haber veriyordu ama yine de öldürülmedi... Vicdan buna elvermiyordu.
Hellen Mirren'in oynadığı Gökteki Göz (Bizim film endüstrisi Ölüm Emri diye tercüme etmiş.) Güney Afrika'daki bir İngiliz üssünde, uydulardan Nairobi, Kenya'da saldırıya hazırlanan intihar bombacıları izlenmekte ve drone saldırısı ile yok etme planlanmaktadır.  Albay tam ateş emri verdiğinde ve asker tetiğe basmak üzere iken uydu görüntülerinde bir kız çocuğu belirlenir. Bombalanacak evin yan duvarının önündedir. O da ölecektir! Teröristleri vurmak için son şans olmasına rağmen tetiğin çekilmesi zor bir andır. Gerisini izlersiniz.   
Benim Hedef Tamam dediğim, sinemacıların Zor Hedef adını verdikleri filmde ise ABD'nin Nevada eyaletinde, çöldeki Creech Hava Üssü'nde her gün yine ekran başından gönderilen dronelarla Afganistan'da, Yemen'de,   Somali de birçok terörist ya da terör şüphelisi dronelar ile yok edilmektedir. Ancak emri alıp tetiği çeken pilot subay artık bu öldürmelerden, yok etmelerden bunalımdan bunalıma girmektedir. Gizli görevini eşine açıkladığında eşi hemen onu terk eder. Bu kez kontrolünü kaybeder ve uydulardan Afgan kadınlarına tecavüz ederken görüntülediği ve asker açısından hedef sayılmayan bir adamı kendi kararıyla drone saldırısı yok eder. Artık yargılamaya da başlamıştır...
İnsanlık ve vicdan bu ölüm projelerinin ortasında can çekişmektedir.
***

Ve nihayet sadede gelelim. Army of None - Autonomous Weapons and the Future of War (Hiç Kimsenin Ordusu - Otonom Silahlar ve Savaşın Geleceği) adlı kitabın yazarı Paul Scharre'e göre bu vicdani sınama, masum ile suçluyu, meşru ile gayrimeşruyu ayırt etme dönemi bitmektedir. Artık parametreler yapay zekâya yerleştirilecek ve dronelar hedefleri vurma kararlarını kendi verecektir. Vicdanı olmayan, gayrimeşru ile ahlaken doğruyu ayırt edemeyecek olan bir drone'un yapay zekâ dünyası korku verici olacaktır.
Üç yıl önce Azerbaycan ordusu, Ermenistan askerlerini taşıyan bir otobüsü İsrail'in ürettiği, hedefe ulaştığında kendini patlatan kamikaze drone Harop ile yok etti.
Şimdilik tetiğin ucunda bir insan var... Ya sonra?
Amerikan ordusu Perdi adını verdiği yüzlerce drone'un aynı anda kovan saldırısını ve tek beyinden kontrolünü deniyor. Ya kontrol sadece yapay zekâya geçerse?
Amerikan Deniz Kuvvetleri uçak germilerine kendi kendine inen ve kalkan bombardıman uçaklarını deniyor. Estonya yapay zekâ ile yönetilen bir tank deniyor. İsrail, Gazze'de yapay zekâ ile yönetilen robotik bir zırhlı aracı fiilen kullanıyor.
İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, hatta Hindistan ve Pakistan da bu yönde silah geliştiriyorlar.
Doğru ile yanlışı ayırt edebilen insan vicdanının savaş sahnelerinden çekildiğinde olacak olanlara dayanabilecek miyiz?
Böyle bir dünyada yapay zekâ drone'ları 'küçük kız'ları anında yok edecektir. Yazık... Yazık...
Bu kadar ağır bir konuya fıkra uygun düşmeyebilir ama kötü bir mahallede yaşıyoruz. Kötü mahalle fıkrasını anlatmadan edemeyeceğim:
Ortadoğu'da rahat rahat gezinen bir fare bir kedi görür, saklanır, bekler. Kedi gidince çıkacaktır. Bir süre sonra fare bir köpek havlaması duyunca rahatlar. 'Köpek geldi, kedi kaçtı' diye düşünerek dışarı çıkar ve kedinin pençesine düşer. Ölüm yaklaşırken kediye 'Ama köpek havlıyordu' deyince, kedi hepimizin üzerinde düşünmesi gereken cevabı verir: Burası Ortadoğu, bu mahallede birkaç lisan bileceksin...
Silahlı ve yapay zekâlı bir drone karşısında kaç dil bilmemiz gerekir?