"Sevgili Dost!
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?"


Böyle soruyor Ali Ural, "Posta Kutusundaki Mızıka" adlı eserindeki 12. Mektupta. Bazen, hatta çoğu zaman düşüncelerimizi, birilerinin bir yerlerde daktilo ya da klavye üzerine eğilip, tıkır tıkır kâğıtlara döktüğünü düşünürüm. Ali Ural da bu satırları yazarken, içimizden geçenleri bir tohum gibi serpiştirivermiş beyaz sayfalar üzerine. Çokça öğündüğümüz ve özellikle bu günlerde çokça utandığımız şeye, insanlığımıza seslenmiş.

Bu günlerde çok utandık insanlığımızdan... Önce Adana'da, sokak düğünü sırasında 20 yaşındaki Sedat K. isimli bir şahsın 4 yaşındaki kıza tecavüz ettiği haberi düştü ajanslara 'Bir insan bunu nasıl yapabilir diye öfke ile sorduk' utandık.  Bu korkunç olayın hemen ardından Antalya Manavgat'tan bir başka cinsel istismar haberi geldi. İddiaya göre bir baba kanser hastası eşinin tedavi gördüğü sırada 4,5 yaşındaki öz kızına 1,5 yıl boyunca istismarda bulunmuş. 'Bir baba öz kızına bunu nasıl yapar?' diye sorduk, bir insan olarak insanlığımızdan bir kere daha utandık.


"Acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?" diyor ya Ali Ural, hatırlanmalı mıyız? Türümüzün en önemli özelliği ne? Merhamet mi?, sadakat mi?, şefkat mi?, hoşgörü mü?  Neyle öğüneceğiz biz? Davranışlarını beğenmediğimiz birine "Biraz insan ol" derken karşımızdaki kişiden tam olarak nasıl biri olmasını istiyoruz? İnsan olmanın sınırları nereden başlıyor? Nerede bitiyor bu sınırlar. Ya da bir sınırı var mı bu insanlığın?.. Biz neciyiz, kimiz?...


Ali Ural, "Hz. Ömer, her sabah kapısına vurup 'Ölüm var ey Ömer! Ölüm var' demesi için adam tutuyor. Bize, 'Kelepir daire var!' diyen emlakçılar nasıl hatırlatacak ölümü." diyerek mutlak olan bir şeyi daha hatırlatıyor bize. "Bir kalbiniz vardı onu hatırlayınız" diyen zarif bir şairin sözleriyle sesleniyor. Öğündüğümüz insanlığımıza dönüp bakma vaktidir. Haydi, bakalım. "Bu sabah kuş sesleri ile uyanıyorum. Acaba 'insan' denilince hatırlanıyor muyuz?" Bakalım!..