Geçen hafta eşimin bir kongresi nedeniyle THY ile İstanbul'a uçtuk. THY'nin Skylife dergisinin ortasına Çanakkale savaşının 100. yılı dolayısı ile 32 sayfalık bir ilave konmuş. Başlık da "Bu sayfa geçilmez", unutulmayan kahramanlar sözü de altına İngilizce olarak yazılmış. Merakla okumaya başladım. Okudukça sinirlendim, yüreğime ağrılar girdi. Esat Paşa, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Alman general Liman Von Sanders, hatta İngiliz general Hamilton'dan boy boy resimler ve sayfalarla söz edilirken, Çanakkale zaferinin mimarı Mustafa Kemal Atatürk'ten (Atatürk ismi hiç kullanılmamış) bir iki cümle ile sanki sıradan bir kişi gibi bahsedilmiş. Çanakkale destanının, Skylife da yazılmayan doğrusu aşağıdaki gibi aslında.

***

25 Nisan sabahı savaş gemilerinin Türk mevzilerini sürekli vuran koruyucu ateş altında ANZAK kolordusunun 1. Tugayı'ndan 1500 kişilik ilk hücum dalgası, çıkarma botlarının bir şekilde kuzeye kayması sonucu saat 05.00 da Kabatepe bölgesi yerine, Arıburnu kesimine çıkmak zorunda kalır. Bu noktada kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, karaya çıkan ANZAK birlikleri belirli bir noktaya kadar ilerlerler. Diğer tarafta Bigalı'da bulunan ordu yedeği 19. Tümen, 24-25 Nisan gecesi Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi. Gün ağarırken Arıburnu yönünden top seslerinin gelmesi üzerine 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal, bir çıkarma yapıldığını anlayıp durumu ordu komutanına bildirir, ancak bir yanıt alamaz. Durum çok kritiktir, Mustafa Kemal kıyıda çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri olduğunu düşünerek ve geniş bir sahile yayılmış olan 27. Alay'ın da, ağır kayıplar verdiği haberini alınca; düşmanın Conkbayırı - Kocaçimentepe çizgisi ve uzantısını ele geçirmesi durumunda onarılamayacak durumlarla karşılaşacağını kavrar. Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp, tüm sorumluluğu yüklenerek, 57. Alay'ı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirir. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı'na çıktığında, Arıburnu kesiminde bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini görür.


***

O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Unaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:
"Bu esnada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korumasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı'na doğru koşmakta olduğunu gördüm. Bu askerlerin önüne kendim çıkarak, niçin kaçıyorsunuz? dedim. Efendim, düşman dediler! Nerede? İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçektende düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir seferberlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti oluşunun ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler 10 dakika istirahat etsin diye. Düşman da bu tepeye gelmiş. Demek ki bana benim askerlerimden daha yakın. Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere, düşmanlardan kaçılmaz dedim. Cephanemiz kalmadı dediler cephaneniz yoksa süngünüz var dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanındaki emir subayını geriye yolladım.
Bu askerler süngü takıp yere yatınca düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır! Gerçektende çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı tarafta mevzi alır, alacaklardır. Böylece 57. Alay öncü bölüğünün Conkbayırı'na yerleşmesi için gereken süre kazanılmış olur.

***

İşte bu an Gelibolu savaşının kaderini belirleyen önemli anlardan birisidir. Bu husus Çanakkale savaşlar tarihiyle uğraşan Türk ve yabancı bütün uzmanlar tarafından doğrulanıp vurgulanmaktadır. Daha sonra Kolordu Komutanın Eşref Paşa'nın izniyle. 27. Alay'dan geri kalan birlikleri de emrine alan, Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57. alaya şu emri verir "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum, biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir".
Atatürk'ün kurduğu milli havayolunun bu vefasızlığı ve hatta saygısızlığını son zamanlardaki algı operasyonlarının bir parçası olarak görüyorum. Gerçek tarihçilere yazdırsalardı, yukarıda aktardığım, doğrusunu yazarlardı. Bir daha 100. yıl olmayacak ama THY'nin bu vefasızlığını tarih yargılayacaktır.