Halil Özcan -Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Merih Eyyup Demir, Türkiye'de çocukların para getirecek bir meslek sahibi olsun diye yeteneği ve ilgisi olmayan bölümlere yönlendirildiğine dikkat çekti. Demir, "Resim çizme kabiliyeti olan bir çocuktan doktor çıkarmaya çalışıyoruz. Özel okula, özel üniversiteye göndererek ondan bir doktor çıkar ancak bu, ileride mesleğinde başarı sağlayamamış mutsuz insanlar meydana getiriyor. Maddi olarak durumları iyi olabilir ama mutsuz insan mutsuz toplumu oluşturur. Maddiyat her şey değildir." dedi.

Meslekte 20 yılını geriden bırakmış bir sınıf öğretmeni olan Türk Eğitim Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Merih Eyyup Demir'le mevcut eğitim sistemindeki aksaklıkları, eğitimin ve öğretimin önemini, öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılar ve bir çok konuyu konuştuk.

Sendikacılığa ne zaman başladınız ve temsilciliğini yaptığınız sendikanın eğitime bakış açısı nasıl?

20 yıllık öğretmenim, 20 yıllık da sendikacıyım. İşyeri temsilciliği, ilçe temsilciliği görevlerinde bulundum. Sendikacılığın tabanından başlayarak her basamağından çıkarak buraya gelmiş bir insanım. Dolayısıyla Türkiye'de sendikacılık anlamında tüm kademelerini bilen az kişiden birisiyim. 10 yıldır şube başkanlığı görevini yürütmeye gayret ediyorum. Türk Eğitim Sen olarak sendikacılığa farklı bakıyoruz. Bizim ana söylemimiz ilkemiz önce ülkemiz. Biz, vatanını milletini seven, bayrağında ezanında insanlarız. Bu vatan için, bu vatanın daha ileriye gitmesi için Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize emrettiği muasır medeniyetler, burada muasır medeniyetlere ekstra bir parantez açmak istiyorum, birilerinin anladığı muasır medeniyetler değil, hakikaten muasır medeniyetler anlamında hedefe yürümeye gayret eden bir kuruluşuz. Bu kuruluşun bir mensubu, bir temsilcisiyim. Biz, sendika olarak çalışanların hak ve menfaatlerini gözetmekle mükellef bir kurumuz. Ancak ana söylemimiz ülkemiz olduğu için de biz ülkemizin eğitim sisteminde gördüğümüz, eksiklikleri, aksaklıkları ve bunlarla ilgili çözüm önerilerini eğitim düzeyinde zaman zaman çeşitli platformlarda anlatan yeri geldiğinde bunları basın mensupları aracılığıyla kamuoyuyla da paylaşan bir anlayışa sahibiz. Dolayısıyla ülkemizin eğitim geleceğinde nitelik diye bir kavramdan bahsediyoruz ama niteliğin de sonucunda ne beklediğimizi çok net bir şekilde de ifade etmiş değiliz. Nitelik de nasıl bir nitelik. Ana babalar duygusal insanlardır. Çocuğum okusun doktor olsun, mühendis olsun. Çocuklarımız her alanda eğitim alsınlar ama öncelikle milli manevi değerlerine bağlı, ahlaki değerleri en yüksek düzeyde benimsemiş, doğru insanlar. Bizim ana hedefimiz budur. Varmamız gereken nokta da budur. Eğitim camiasında sıkça tartıştığımız batı kopyacılığından kurtulmamız gerekiyor. Türkiye'de eğitim konuşulduğu zaman hemen bir Finlandiya örneği ortaya çıkıyor. Ama baktığımız zaman Amerika'nın zamanında bize süt tozuyla marşalla girdiği dönemden bu güne ne kadar bu yapıdan kurtulabilmişiz bunu oturup tartışmamız gerekiyor. Bizim eğitimde yapmamız gereken öncelikli iş bu. Önce kendi yerli, milli müfredatımızı hazırlamak ve bizi biz yapan değerlerle geleceğimizi yani evlatlarımızı buluşturmak zorundayız. Orta Asya olarak bildiğimiz Türkistan topraklarından yetişmiş Hoca Ahmet Yesevi gibi, Mevlana gibi, Hacı Bektaş gibi, Yunus Emre gibi değerlerimizin, Ahi Evran gibi değerlerimizin evlatlarımıza öncelikle vermek durumundayız. Pi sasıyı gibi matematikte bir sayı var. Bizim en başarısız olduğumuz alanlar matematik ve fen bilimleri. Ben bunu hayretler içerisine karşılıyorum. Bir Pi sayısı var bu hiç değişmiyor ki. Bunun üzerine bir şeyler daha koyarak çocuklarımızı daha ileri noktalara götürebiliriz ama biz ilk okuldan itibaren maalesef adı eğitim bakanlığı olan başında da milli ifadesi bulunan bakanlıkta maalesef eğitimle alakalı bir iş yapılmıyor. Sürekli öğretim, oks, yks oldı vs. adı sürekli değişen sınav sistemimiz var. Bütün çocuklarımızı aynı sisteme tabi tuttuk. Şimdi bir de nitelikli okul diye bir şey çıktı, çok yanlış bir söylemdi. Şimdi siz nitelikli derseniz bir okula birileri de çıkar der ki ötekiler niteliksiz mi? Bunlar çok yanlış kavramlar. Bizim özellikle bu kavramlar üzerinde konuşmamız gerekiyor. Anaokulları bir dönem mecbur olacak dendi, bir türlü başarılamadı.

Anaokulundan üniversite bitene kadar ki ülkemizde şu bakış açısını da değiştirmemiz lazım maalesef üniversiteyi bütün toplum olarak bir iş kapısı olarak görüyoruz. Üniversiteyi bitirsin iş sahibi olsun. En kolay hangisi mesela doktor olursanız işiniz hazır. O yüzden hepimiz doktor olalım. İyi de bu ülkeye başka insanlar da lazım. Üretim alanına baktığımız zaman her alanda insan lazım. Üniversiteye şöyle bakalım biz, insanların dünyaya bakış açısını genişleten bir kurum olarak bakalım. Bu pencereden yaklaşalım üniversiteye. Daha fazla okuyalım, daha fazla bilgiye, birikime, donanıma sahip olan insanlar olalım. Ama gidelim işimizi yapalım. Bırakalım insanlar, Allah'ın bize verdiği fıtrat dediğimiz doğarken bize verdiği özelliklerin üstüne koyarak gidelim. Ama biz ne yapıyoruz, bütün çocuklarımızı aynı sistem içerisinde sınava tabi tutuyoruz ve hepsinden başarı bekliyoruz. Geçmiş zamanlarda bunlarla ilgili çeşitli söylentiler çıktı. En bilinen de soruların çalınması. Soruları çalan bir ahlaki anlayıştan bir gelecek kuramayız. Çünkü burada soruyu çalan adam ilerde herşeyi çalar. Onun yanında konuyla alakası olmayan, konuya kabiliyeti olmayan insanların farklı alanlarda yetişerek yarın bu ülkede iyi noktalara geldiğini görüebiliriz ama buradan başarı çıkmaz.

Evlatlarımıza şunu aşılamalıyız, sevebileceği, kendi istediği, hayallerini gerçekleştirebileceği bir eğitim sistemi oluşturmak zorundayız. Biz Aziz Sancar örneği var. Bütün Türkiye onu konuştu. Biz evlatlarımızı böyle yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu çok zor mudur aslında değil. Yapmamız gereken tek şey samimiyet. Eğitim, toplumun bütün kesimlerini ilgilendirdiği için Maalesef siyaset yapıcılar farklı farklı pencerelerden yaklaşabiliyorlar. Bu noktada siyaseti bırakmamız gerekiyor. Ülkemizin geleceğiyle ilgili kararlar almamız gerekiyor. Bu yönde bir eğitim sistemi için oturup çalışmamız gerekiyor. Anaokulundan başlayarak üniversite eğitiminin sonuna kadar bu uygulanmalı. Keşke bütün öğrencilerimizi üniversite eğitiminden geçirebilsek.

Binlerce öğretmen atanabilmeyi bekliyor. Ülkede de milyonlarca işsiz var. Öğretmenliği para kazanma amaçlı gören insa  nlar eğitime katkı sağlayabilir mi?

Bazı meslek guruplarında para için çalışabilirsiniz. Elbetteki karnınızı doyuracaksınız ancak, başta öğretmenlik mesleği olmak üzere bazı meslekleri sevmeden yapamazsınız. Başarıyı yakalayamazsınız, başarıyı yakalayamadığınız zaman bu toplumu ilgilendirmeye başlar. Bir müddet sonra toplumun tamamına dolayısıyla ülkeye sirayet eder ve başarısızlıklarla büyümüş bir toplumdan da bir gelecek bekleyemezsiniz. Öğretmenlik mesleği de böyle bir meslektir. Bir ideal mesleğidir. Geleceğe siz insan hazırlıyorsunuz. Dolayısıyla bu mesleği sevmeden başarı sağlayamazsınız. Bir milyon çalışanı olan bir camiadan bahsediyoruz. Dolayısıyla herkesi aynı seviyede bekleyemezsiniz. Zaten bu akla zarar olur. Bu camiada her bakış açısından insanlar olabilir. Bizim burada aslında bakanlığın politikaları önemli. Bakanlığın, eğitim sistemiyle ilgili yapacağı değişikliklerde, mesela geçmiş yıllarda bir yıl için plan hazırlardık. Yılı öğretmen planlardı. Şimdi bakanlık bize gönderiyor ve biz onu uyguluyoruz. Türkiye'nin her yerinde aynı şeyi uygulamanız mümkün değil. Siz bulunduğunuz yere göre plan yaparsınız. Elbette ki ana programdan sapmamak kaydıyla. Bulunduğunuz yere göre hata sınıf düzenine göre kendimiz hazırlardık geçmişte. Şimdi biz bunu bıraktık Ankara'dan gelen planları uygulamak zorunda kalıyoruz. En başta yanlışımız bu. Bunu yeniden değerlendirmek zorundayız. Mahallesi olmayan bir dağ köyünde görev yaptım. Ünitenin adı mahallemiz ama ben bunu nasıl anlatayım? O dönemki bana verilen yetki vardı ve ben onu köyümüz diye değiştirmiştim. Ama şu an onu yapamıyoruz. Öğretim ön plana alındığı için LGS'ye ve akabinde üniversiteye, dolayısıyla hedef başka. Eğitimde hedeflenen nokta önce iyi bir lise ardından iyi bir üniversite. En büyük yanlışımız bu. Bizim bu hedefimizi farklı noktalara çekerek, iyi insan, doğru insan yetiştirmek için çalışmamız lazım. Böylelikle başarı zaten kendiliğinden gelecektir. Sınavların da her yıl ismi değişiyor. Her geçen gün sistem içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Buna bir an evvel neşter vurmamız gerekiyor.

Öğrencileri belli sınavlara tabi tutmak yerine, karakterine ve becerisine göre mi yönlendirmek gerekiyor?

Bu kanunen var zaten. Milli Eğitim 1739 sayılı temel kanunu var. Burada yazar, öğrenci ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda yetiştirilir diye. Kanun bize bunu söylüyor. Örneğin, resim çizme kabiliyeti olan bir çocuktan doktor çıkarmaya çalışıyoruz. Özel okula, özel üniversiteye göndererek ondan bir doktor çıkar ancak ileride mesleğinde başarı sağlayamamış mutsuz insanlar meydana geliyor. Maddi olarak durumları iyi olabilir ama mutsuz insan mutsuz toplumu oluşturur. Maddiyat her şey değildir. Ana omurga maneviyattır.

Okullar açıldı, bazı yerlerde eğitim başlayamadı. Konteynerde eğtim gören öğrenciler var. eksikliklerin sona ermesi için ne yapılabilir?

Sorunların çözümü planlamadan geçiyor. Kanuni bir hale de girdiği için 5 yıllık planlar yapılıyor. 5 yıl, stratejik plan için çok kısa bana göre. Daha uzun stratejik planlar yapılmalı. Bütün alanlarda öyle olmalı ama eğitimde bu çok daha önemli. 2023'den, 2071'den bahsediyoruz. Bizim 2071'e kadar eğitimde plan hazırlanmalı. Ülkeyi yöneten siyaset yapıcılar değiştiği zaman da bu ana stratejik plandan sapmadan yola devam edilmeli. Bu nasıl olur, toplumunbütün katmanlarıyla konuşarak yapılır. Eğitim dili Türkçe'dir. Anayasa'da bu var. tartışaya açılıyor. Bunu tartışsan arkadaşların neyi tartıştığını gözden geçirmeleri gerekiyor. Okullarda yarım kalan inşaatlardan bahediyoruz. Anadolu liselerine rağbet çok olduğu için bazı okullarda derslik niteliğinde olmayan yerleri derslik yaptı arkadaşlarımız. Oralarda eğitim vermeye çalışıyorlar. Bunun sürdürülebilirliği yok. Siz istatistik çalışmanızı yaparsınız, gelecek yıllara göre nüfus artış hızını dikkate alarak okul yaparsınız. Neredeyse köylere kadar üniversite açıldı. Giden öğrenci yok, hoca yok. Buradan ne kadar sağlıklı sonuç çıkabilir? Stratejik planda küçük değişiklşikler yapılabilir tabiki. Ama uzun soluklu yapılması şart. Sıfır sorun olmaz tabi. Bir milyon çalışanı ve ülkeyi ilgilendiren bir konuda bunu beklenmez ama en aza indirmek için çalışabilirsiniz. Sınavla öğrenci alınan bir yere sınavla öğretmen alınsın. Eskiden böyleydi ama başarı vardı.

Finlandiya eğitim sistemini Türkiye'ye getirmek  mantıklı mı?

5 milyon nüfuslu Finlandiya'nın eğitim sistemini buraya nasıl uygulayacaksınız? Türkiye 80 milyon. Neden biz başkasının eğitim sistemini örnek alalım? Kendimiz oturup konuşalım ve planımızı biz yapalım. Ziya Selçuk geldikten sonra bir milyon fikir diye bir uygulama getirdi. Herkes oraya görüşünü yazıyor. İçimizden birilerinin fikirleri ülkenin önünü açabilir.

Okullarda uyuşturucu madde kullanımı ortaokullara kadar indiği söyleniyor. Bunla ilgili ne yapılabilir?

Çok çeşlitli şeyler duyuyoruz. Bu gibi yapıların öyle alışkanlıkları var ki, önü kesildiği zaman başka sistemler üretip devam ediyorlar. Uyuşturucu sadece biziöm değil dünyanın bir belası. Uyuşturucudan gelen gelir silaha ve bütün olarak insanlığa tehdit oluşturuyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı ortak bir komisyon hazırlayıp her birlikte çalışabilir. Okulların tek başına çözebileceği bir konu değil. Alt yapısında ekonomi, toplum sosyolojisi, aile yapısı var. Devasa bir sorun. Sadece okulda çözülebilecek bir konu değil. Bakanlıklar arasında bir koordinasyonla en azından ne yapılabileceği ortaya konabilir. Emniyet başarılı çalışmalar yapıyor ama tek başına çözümü zor bir sorun.

Taşımalı eğitim kalkınca sıkıntı yaşayan köyler oldu. Bu sorunların ortaya çıkacağı daha önceden öngörülemez miydi?

Büyükşehir Yasası'yla birlikte oluşan bir durum. Belediye otobüsünün çalıştığı yerlere taşıma vermiyorlar. Taşımanın maliyeti oluşuyor. Komisyonlar vasıtasıyla bu konuda da çalıştıklarını biliyorum. İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü'nün de bu konuda çalışması olduğunu biliyorum.

Profesörler liselerde derse girecek. Siz bunu nasıl değerlendirirsiniz...

Bizim öğretmenlerimiz zaten işin ehli insanlar. Bir bütün olarak baktığımızda bu uygulama ne kadar gerekli, büyük bir soru işareti. Ne kadar çözüm olabilir, o da büyük bir soru işareti. Büyük yapısal sorunlarla siz mücade etmedikten sonra, onlarla ilgili çalışma yapmadıktan sonra derse kimi sokarsanız sokun, bir anlamı olmaz. Ancak şu olabilir, bir meslek gurubunu tanıtmak istediğiniz zaman onu derse getirip öğrencilerle tanışmasını, derse katkısını sağlayabilirsiniz. Yani bu şu demek, öğretmenler bu işi çözemiyor, üniversiteden eğitimciler gelirse bu işi çözer mantığının bir sonuç getireceğine inanmıyorum.

Eş durumu atamalarında mağduriyetler var mı?

Bunla ilgili çok fazla sorun ve şikayet var. Doğu bölgelerine öğretmenler gitmek istemiyor ama onlar da bizim evlatlarımız. Öğretmenlere teşvik getirdiğiniz zaman bu sorun kendiliğinden çözülecektir. Tecrübeli lazım ama siz stajyer öğretmenleri gönderiyorsunuz diyorlar. Söylem ve eylem çelişiyor. Burdan bir sonuç çıkmaz. Teşvik olursa tecrübeli öğretmenler gidecektir. Eş durumu konusunun tartışılacak bir tarafı yoktur. Sonuçta bu anayasal bir haktır. Eşleri bir araya getirmek zorundayız. Milli Eğitim Bakanlığı inatla bir uygulama içerisinde. Biz bütün eşleri bir araya getirelim. Bunu il emrine verin il çözsün sorunu. Bizim burada bakmamız gereken ana nokta aile birliğidir. Aile birliği olmayan öğretmenden sonuç beklenmez.