Çemberin ne kadar içindesiniz?
Yoksa başınız dönmeye başlamış mı bile...

Filmimizin baş kahramanı genç ve güzel Mae'nin yeni işe başladığı Çember (The Circle) firmasındayız.
Aman yarabbi! Nasıl bir şirkettir bu?  
'İnanılmaz'...
Ağaçların içinde muhteşem bir kampüs!
Sportif faaliyetlerden kültürel faaliyetlere kadar ne ararsan var. Artık eve gitmeye bile gerek yok. Tüm hayatımız o şirkette o güzelim kampüste geçsin istiyorsunuz.

Bizim Mae de çok mutlu tabii burada işe başladı diye.
Dolu dolu geçiriyor ilk haftasını.
Bir yandan işi öğrenmeye başlıyor, bir yandan kampüsü keşfediyor.

Derken işteki ilk haftasından sonra gelip bizim Mae'ye soruyorlar...
'Mae, neden hafta sonu kampüste değildin?'
Şaşırıveriyor o zaman tabii Mae.
'Hay Allah' diyor. 'İş mi vardı ki hafta sonu?'
'Yoo... İş için değil sosyalleşmek için...' diye cevap veriyorlar.
Meğer o muhteşem kampüsü gerçekten hafta sonu da insanlar kalsın diye yapmışlar. Haftalarca annesi babası Mae'nin yüzünü sadece ekran üzerinden görebiliyor.

Şirket müthiş teknolojik icatlar yapan bir şirket. Gittikçe bireyler hakkında daha çok bilgi, veri topluyorlar ve insanlar ne yapıyor ne ediyor, hepsini yeni icatlarla takip etmeye çalışıyorlar.
Zaten mahremiyete de ne gerek var? Ne güzel bağlanıyoruz işte!
Birbirimizi her daim görelim, mutlu mesut sanal ortamda hep birlikte olalım biz. Gidip annemizi babamızı ziyaret etmemize ya da arkadaşımızla buluşmamıza da gerek yok.
Ne gerek var ki zaten yüz yüze buluşmalara?

İnternetimiz yok mu?
Var!
Hem de gittikçe artan bir hız ve düşük maliyette...

Ya sosyal medya?
Facebook, twitter, instagram...
Devamı da geliyor, gelecektir muhakkak.

Kapı gibi sanal ortamımız var.
Çağ atladık...
Çağ!

Bizim şirket de teknolojik işlerin, gittikçe büyüyen o sanal ortamın öncüsü...
Filmde gördüm ben hepsini.  
Siz de gidin görün mutlaka neler neler olabiliyor bu gelişmelerle!

Koskocaman bir sanal dünyada yalnızlaşan insanlar...
Yalnız yalan yok, tüm bunlardan biraz başı da dönmeye başlıyor insanın sevgili okurlar.
İnsani dokunuşumuz olmadan yaşadığımız bu dostluklar, kucaklaşmalar, hasretler, annemiz, babamız...
Gerçek hayattaki paylaşımlarımızdan bizi mahrum bırakarak, her daim elimizin altında olan, her gün daha da yaygınlaşarak büyüyen bu sanal ortam içinde, gittikçe daha da çok yanlızlaştığımız bir hayatın içine doğru sürükleniyoruz.
Tüm bunlar ancak doğru yönetebildiğimiz, sınırını çizebildiğimizde güç olabilecek bir güç.
Sınırıların yok olup hayatın kendisine dönüşmeye başladığında ise bizi içinde yutup pasif, edilgen ve yalnız hale getiren bir şey.
İşin en büyük tuzağı ise bunu biz hiç farkına varmadan, hatta aksine çok iyi bir şey yaptığımızı zannederken yapabilmesi...


Şimdi sormanın tam zamanı!


O yüzden sevgili okurlar, şimdi sormanın tam zamanı...
Siz çemberin ne kadar içindesiniz?
Yoksa başınız dönmeye başlamış mı bile?
Davetlisiniz!