Bu kez de koronasız bir yazı, “Çevre günü” için yazayım dedim, lakin ne mümkün? Karşımda TV ekranı, haberler art arda geliyor.  “Çanakkale’de bir orman 13 yılda yok oldu”. “İstanbul’un kuzey ormanlarında 1 milyon ağaç kesildi”. “Kaz dağlarında 200.000 ağaç kesildi”. “Karadeniz inim inim inliyor” Kirazlıyayla köyü, köylülerin direnişi ile medyada önde, ardında kim bilir kaç yüz bin köy var… Satılan tarıma elverişli verimli arazi miktarı akla zarar. Ekranda AB delegasyon başkanı büyükelçi Christian Berger, Türkiye’yi de uyarıyor. İklim değişikliği, hızla artan nüfus ve diğer etkenler nedeniyle dünya beslenme sorunuyla karşı karşıya. Çevresel felaketler, kuraklık pandemiler hepimizin ulusal önlemlere öncelik vermemizin alarmını veriyor. Tüm bunlar bana aslında uzunca bir zamandır adı korona olmasa da bir çevre pandemisi geçirmekte olduğumuzu düşündürdü. Bu konuda okuduğum en değerli çevre yazısını, kaybettiğimiz yolu tekrar bulmamız dileğiyle köşemde paylaşıyorum. Değerli araştırmacı-yazar İlknur Kalıpçı’ ya ait.

*

Bir İnsan tüm ömrü boyunca sadece doğayla uğraşsa inanın Atatürk'ün başardıklarının yarısını bile gerçekleştiremez. Ağacın önünde durup “onu” yediği meyvenin, soluduğu nefesin, dinlendiği gölgenin nefesi kabul ederek “merhaba” deyip selam veren, sadece topraklarını kurtarmakla kalmayıp liderliğini yaptığı bu ülkede, Yalova Termalde 1929 yılında içinde 1039 yerli 805 yabancı ağacın yer aldığı Türkiye’nin ilk canlı ağaç müzesini gelecek kuşaklar için kuran Atatürk…  Ölümü üzerine tüm dünya ülkelerinin Atatürk’e onun barış, sevgi, paylaşma, hümanizm,   evrensellik düşünü en iyi yansıtan doğa konusundaki çalışmaları dikkate alınarak kendi ülkelerinin en kıymetli 2581 fidanını göndererek Anıtkabirde “Barış parkı” adı verilen bir park oluşturulmasını sağlatabilen bir ölümsüz Atatürk…

“Her çocuk ekmeli, biçmeli, şarkılar söyleyerek önce kendini sevmeli ki, yurdunu da dünyayı da sevebilsin. Bilgi toplumu olurken, duygu toplumu olmayı unutmamayı, aklı eğitirken yüreği zenginleştirmeyi ihmal etmememizi sağlayan, bunun da ancak yüreği de ihmal etmememiz sağlayan bunun da ancak doğayla hayatla bire bir iç içe gerçekleştirilebileceği gerçeğini aktaran bir eğitim sistemini bizlere yazarak bırakan bir lider… Bu sistem olsaydı hiç betonu aklımızın ucunda geçirir miydik acaba? Ankara’nın ilk tuğlası konulurken buna karşılık ilk ağacın da ekilmesini sağlayan ve Ankara’da hangi ağaçların ekilebileceği hakkında okuyan ve danışan bir Atatürk… 5 Mayıs 1925 de kurak ve çorak bir araziyi satın alacak, herkesin hiçbir  şey yetişmez dediği, kendisinin “burası vatan toprağıdır, kaderine terk edilemez” diyerek işe başladığı orman çiftliğinde kısa sürede 3000 adet meyve ağacı ve her türlü ağaçtan oluşan bir orman, halk için kurulan bahçeler, arıcılık, sütçülük ve çiftlikte kullanılan her türlü aletin yapıldığı bir fabrika… 1980 den sonra dünya gündeminde yer alan Atatürk’ün 1934  yılında bitkisel yağların tarım traktörlerinde kullanılması belgesini imzalamasıyla dünyada ilk çevreci biyo-yakıtın kullanılmaya başlanılması.

*

Dünyada ilk kez Atatürk’ün projesini çizdiği “Çiftlik bayramı” yaza giriş günü adlarıyla bugünkü ”Çevre günü” kutlaması, gerçekten çevre kavramının gerektirdiği tüm detaylarıyla 25 Mayıs 1929 da kutlanır. İşte onun ufku aşan düşüncesi, dünyada ancak 1972 de “Dünya çevre günü” adıyla hayata geçmiştir. Atatürk’ün kurtuluş savaşı içinde “Ağaç koruma cemiyeti”, ağaç revirleri ve ağaç ameliyathanesi kurdurmasının kökeninde bu savaşta görev yapan her canlıya duyduğu vefasıdır. Yalova’da bir ağacı kesilmekten kurtarmak adına dünyada ilk ve tek olmak üzere raylar üzerinde köşkü çektiren. Yazdığı “Misak-ı maarif” adlı eğitim sisteminin özünü oluşturan kuzulu, koyunlu, ağaçlı, çiçekli, neşeli, romanlı, şiirli, faydalı bir eğitim sistemini öngören 1920 lerin başında, henüz dünyada çevre bilincinin henüz oturmamış olduğu bir dönemde görebilen , sadece görmekle kalmayıp fikren ve bedenen çalışan, tüm yaşamını bu konuya çare üretmekle geçiren, bunun örneklerini ve neler yapılabileceğinin şifrelerini veren Atatürk.

Sevgili okuyucularım, bugünde bu bilgiler ışığında düşündüklerim. Ben de sizleri düşündürtülebildim mi? Gelecek çevre günlerinde, bugünden neler yapabileceklerimize…