Geçen hafta günümüzün sıcak gündemini bir kenara bırakarak üç bin yıl öncesinin yer aldığı Hattuşaş ve Alacahöyük'e uçtuk.
Sabahın erken saatinde indiğimiz Esenboğa'da yurdun çeşitli yörelerinden gelen beyin cerrahları ve eşleri ile buluştuk. İlkini geçen yıl Sagalassos'ta yaptığımız PNG tarih ve kültür kulübümüzün ikinci toplantısını yapmak hem bilgilenmek hem de bilgilendirmek için.
Toplantı ve konferansların merkezi bu kez Amasya idi. Tarihte şehzadeler şehri, yakın tarihimizde Amasya bildirgesiyle Atatürk'ün (emperyalist güçlere karşı Samsun'dan) başlattığı, Millî Mücadelenin anahtar şehirlerinden Amasya, ortasından Yeşilırmak'ın gürül gürül aktığı, evleri, kalesi, konakları, barındırdığı kültürü, Ferhat ve Şirin'i ile inanılmaz güzel bir kent. Eskiye ve cumhuriyete sahip çıkan.

Hala tartışmalı bir konu

Benim açımdan, bu toplantıda sunduğum "Coğrafya kader midir?" sorusuna cevap aradığımız konferansım. Biraz özetleyerek size de sunmaya çalışayım:
Günümüzden 600 yıl önce İbni Haldun, Bedeviler ve Medeniler arasındaki savaşlara bakarak "Coğrafya kaderdir" demiş.
Coğrafyanın kader olup olmadığı günümüzde hala tartışmalı bir konu. Her iki görüşü savunanlar da var. Bana göre Kuzey ve Güney Kore aynı coğrafyayı paylaşır ama kaderleri farklıdır. Kuzey diktatörlükle yönetilir, tarıma dayalı ekonomi ve fert başına milli geliri 1000 dolarken, Güney Kore demokrasi ile yönetilip, sanayiye dayalı ekonomisi ile fert başına 30.000 dolar milli gelire sahip. İngiltere ve Japonya, ,ikisi de denizlerle çevrili ada devleti ama denizleri kullanma amaçları farklı olmuş.
Türkiye gibi zeytin üretip, yağını çıkarıp satarsanız bu coğrafyanızın kaderi olur. Ama İtalya gibi sizden aldığı zeytinyağını ucuza alıp, kültürünü ve değerlerini katıp "Marka" yaratıp pahalı satıyorsa bu coğrafyanızın kaderi değildir. Coğrafyanızın kaderini belirleyen seçimleriniz, tercihleriniz, katkılarınızdır.
Pekiyi, Anadolu'nun bir kaderi var mıdır? Bugüne bakarsak "Zor bir coğrafya" da yaşıyoruz. Anadolu'nun coğrafik getirileri kıtalar arasında bir köprü, stratejik bir konum, yaşanabilir bir iklim kuşağı, altın, gümü, bor gibi doğal zenginlikler. Bu nedenle tarih boyunca savaşlar, işgaller bitmemiş. Jeoloji getirileri ise dünyanın en aktif fay hatlarında yer alması. Bu nedenle tarih boyunca birçok medeniyette depremlerle toprağa gömülmüş.

Hattuşa'dan başladık

Bu nedenle gezimize ilk güne sığdırabildiğimiz kadarıyla Anadolu'da ilk yerleşim kuran Hatti'lerin başkenti Alacahöyük ve onların devamı Hitit'lerin başkenti Hattuşa'dan başladık. Çok değerli rehberimizden Anadolu'da medeniyet kuranların tarihlerini dinledik 1. Hititler, Frigler, İonlar, Urartular (MÖ 2000-MÖ 600) 2. Persler (MÖ 543-333) 3. İskender imparatorluğu (395-476) 4. Roma imparatorluğu (395-476) 5. Bizans (461-1071) 6. Türkler (1071 sonrası)

Sevgili okuyucularım Anadolu'da ilk devlet kuran Hititlerde "kadın"a dair var olan "kadın hükümdar" geleneği Hitit toplumunda kabul edilmiş. Kraliçe "Rubatum" ve Kral "Rubaum" devlet yönetiminde eşit yetkiye sahip. Mülkiyet hakkı, tanıklık, boşanma hakkı, ticarete ortak veya bağımsız katılım kadınlara tanınan haklar. Eski Türklerde de han ve hatun eşit kabul ediliyordu.

Yaşamak kuvvetlinin hakkıdır

Tarih ve kültür dolu bu gezimizde tarihten çıkarttığımız dersler de oldu. Bugüne gelirsek, olması gereken Atatürk'ümüzün dediği gibi "Yurtta sulh, cihanda sulh." Ancak Osman Pamukoğlu Paşa "Ey Vatan" kitabının bir paragrafında şöyle diyor:
Varlığını devam ettirmek ve bağımsız yaşamak adına mücadeleye hazır olmayan, bu kuvvet ve kudreti kendinde bulamayan bir millet, sonsuza kadar Anadolu'da kalamaz. "Doğa ve dünya düzeni, korkak, yüreksiz ve bağnaz toplumları affetmemiştir. Yaşamak ancak kuvvetlinin hakkıdır."