Herkese merhaba. Aslında başka bir konu ile karşınızda olmayı planlıyordum. Geçtiğimiz ay yaşadıklarımızın hızı ve kapsamı ise, yukarıdaki başlığı atmaya zorladı beni. Bu yazımda Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi'nin ilkeleri ile virüse karşı alınan önlemlerin niçin birtakım insanlar tarafından uygulandığı halde, diğerleri tarafından uygulanmadığını anlatmaya çalışacağım.
"Akılcı davranış" birçok kişi tarafından "duygusuzluk" olarak değerlendirilse de, aslında bu kavramın düşünülmeden reddedilmesi nedeniyle tam anlaşılamadığını sanıyorum. Yani "akılcı davranışı" "duygusuz davranış, duygusuzluk" yerine koyarak, kendi davranışlarımızdaki duygusal yanları inkâr girişimi. Bu virüse karşı alınması gereken tedbirler çok açık ve net. En azından kişi olarak bizim yapmamız gerekenler defalarca birçok basın organında ve sosyal medyada söyleniyor. Bunlardan bihaber olanları bir yana koymak kaydıyla, ne yapılması gerektiğini bilenlerin de bunu neden yapmadığını kendi kendimize soruyoruz ve verdiğimiz cevaba da şaşırıyoruz değil mi? Yani "Ellerini 20 saniye boyunca sabunla yıka!" kuralının anlaşılmaması, normal zekadaki bir insan için olanaksız. O zaman bu kuralı bilen "Biz 5 vakit abdest alıyoruz, bize bulaşmaz" diyen, ya da başka bir savunma mekanizması kullanan ama kurala hala uymayan insanın sorunu ne olabilir?

RDDT burada devreye giriyor

Böyle düşünen bir insanın varsayımsal inançlarını bir gözden geçirelim:
Virüs bana bulaşmaz!
Virüs bana bulaşmamalı!
Aileme de bulaşmamalı!
Çevremdekilere de bulaşmamalı!
Kimseye bulaşmamalı!
(Kalın olarak yazdığım kısımlar bir istek değil zorunluluk bildirmektedir. Ancak doğada bu zorunluluğun karşılığı yoktur. Bu konuda ancak isteklerimiz, dileklerimiz ya da arzularımız olabilir.)
Aslında kişiye sorulduğunda "Bana virüs bulaşmaz." düşüncesinde olmadığını söyleyecek ve hatta "Tabii ki bana da bulaşabilir." diyecektir. Oysa aşırı talepkarlığı onu sağlıksız ve olumsuz bir duyguya yöneltecektir. Bu duygu ise büyük oranda kaygı olabilir. Kişi, rasyonel aklın gerektirdiğini yapmak yerine, aşırı talepkar bir şekilde bu virüsün kendisine bulaşmaması gerektiğini düşünmeye başlayacak ve sonuçta aşırı talepkarlığından kaynaklanan kaygısına (Sağlıksız-olumsuz duygusuna) yenik düşecektir. (Yani korktuğu şey başına gelecektir.)
Bu irrasyonel düşüncenin rasyonel formu ise şudur:
Virüsün bana ve sevdiklerime bulaşmasını istemiyorum. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağım. Ancak yapsam bile virüs bana ve çevremdekilere bulaşabilir ve zarar verebilir. Eğer bulaşırsa buna katlanabilirim ve bunun bir felaket olduğunu düşünmek yerine bir şanssızlık olduğunu düşünebilirim. Kendimi ve çevremdekileri virüs bulaştı diye değersizleştirmemeli ve onların cezalandırılması gereken insanlar olduğunu düşünmemeliyim.
Peki bu rasyonel formu düşündüğümüzde ne olur? O zaman ne hissederiz? O zaman duyacağımız duygu çok daha sağlıklı ve hala daha olumsuz bir duygu olan endişe olacaktır. Endişe duygusu ise kontrolümüzü kaybetmeden akılcı bir şeyler yapmamızı sağlayacaktır. İşte bu şekilde düşünenler, bize bildirilen kurallara uymaya çalışacaklar (Yukarıdaki rasyonel formdaki "Bunun için ne gerekiyorsa yaparım." kısmı) ve böylece salgından kurtulmak için gerekli adım atabileceklerdir.
Biraz karışık gelmiş olabilir ancak kısaca özetlersek şöyle diyebiliriz: Böyle durumlarda düşüncelerimiz bize ya sağlıklı ya da sağlıksız olumsuz duygular yaşatırlar. (İkisinde de olumsuz diyorum özellikle çünkü aslında endişe de kaygı gibi olumsuz bir duygudur.) Ama sağlıklı düşünerek hala rasyonel davranabiliyorken, sağlıksız düşünerek ise irrasyonel davranabiliyor, yapmamız gerekeni değil, işlevsiz davranışı yapabiliyoruz.  

Bu salgın bize daha çok şey öğretecek sanırım. Ben sonuçları açısından salgına olumlu bakanlardanım.
Gelecek ay görüşebilmek umuduyla!