Diye yazıma başlayacakken 'para' konusuna takıldım.  
Tabii ki hepimiz takılıyoruz bu konuya. Ben teknik bir adam olduğum için bu finansal konuyu daha yüzeysel olarak biliyorum. 'Olsun' deyip okumaya başladım.
Para dediğimiz nedir ki? Altın, gümüş, inci, bakır, demir hatta tuz bile para olarak kullanılmış. Kâğıt değerli bir madde olmadığına göre kâğıt paranın kullanılması yakın çağda bir düzen ve güven meselesi. Kâğıt üzerinde bir rakam yazıyor altında Merkez Bankası Başkanının imzası var. Güveniyoruz (mecburen). İşimizi görüyor. (Güvenilmez ise durum değişiyor. Halk tasarrufu için güvenilir ya da değerlenir saydığı parayı saklıyor, dolar gibi. Ya da dönüyor altına...)
Oysa para konusu güvenle değil ölüm tehdidi ile başlamış. Venedikli gezgin Marco Polo'nun (1254-1324) Doğu'ya yolculuğunun ayrıntılarını anlatan Geziler Kitabı'ndan öğreniyoruz ki Cengiz Han'ın torunu Kubilay Han 1260 yılında yaratmış ilk bilinen kâğıt parayı.
Önce bu 'belge' için gerekli hammadde aranmış. Dut ağacının kabuğu ile iç odunu arasındaki beyaz zar çıkarılmış. Bu hemen kararmış ama sorun etmemişler. Bunlar özel bir şekilde kurutulmuş ve değişik şekil ve büyüklükte kesilmiş. Üzerine Kubilay'ın hazinedarı imzasını atmış. Kubilay'ın kırmızı mührü de basılınca kâğıt banknot tamamlanmış.
Taklit edilmesi nasıl önlenmiş? Çok basit... Ölüm tehdidi ile! Pekiyi halk altın gümüş dururken neden bunu kullanmış? Ölüm tehdidi ile! Halkın altınlarını gümüşlerini saklayıp gizlice de olsa alışverişlerinde kullanmaları nasıl önlenmiş? Evet, bildiniz ölüm tehdidi ile...
Kısa bir ara ile bugüne dönelim. Son çağların para yaratmadaki en yaratıcısı buluşu, 2008 yılında, adı Satoshi Nakamoto olduğu sanılan (!) bir Japon tarafından internet ağında yaratıldı: Bitcoin. Güveni sağlamak için her işlem ve kayıt, 'blockchain' (blok zinciri) denilen bir sistemle, aynı anda dünyaya yayılan beş milyon bilgisayarda eş kayda alınıyor.  Böylece sahtekârlık önleniyor. Kripto para Bitcoin henüz dengesini bulamasa da kullanılıyor. Maalesef en çok da yer altı dünyasında kullanılıyor. 'Bunu daha temiz hala getiririm! ' (Paraları da kaparım) diyen Mark Zuckerberg şimdi Facebook'da Libra adlı sanal parayı çıkarıyor.
Ara nottan sonra çağdaş para sistemin kâğıt parasına, banknota gelelim.  (Banknot- Banknote- Bankanın verdiği not yani belge demek).
Banknot sözcüğü Türkiye'de 1960'lara kadar kullanıldı. Rahmetli dedem 'bangınot' dermiş. Türk Lirası anlamına da kullanılırmış. '100 bangınot borç versene' gibi... Şimdi bu sözcüğü kullanan yok.
1689 yılında İngiltere'nin Katolik kralı II. James'i istemeyen asiller bir isyan ilke kralı değiştirmişler ancak ithal etmek zorunda kalmışlar. Hollandalı asil Protestan William'ı Kral William yapmışlar. İyi bir kral olmakla beraber bir sorunu da birlikte getirmiş. Fransa Kralı XIV. Louis ile uzun süredir tepişme halinde imiş. (İngiltere ile Fransa arasında yüzyıllar süren kavgalar, savaşlar, bugüne kadar gelen birbirinden hoşlanmama ve rekabet böyle başlamış.)

Kral William, Kral XIV. Louis ile koz paylaşacağım derken kasa boşalmış. Kral Wiliam'ın hazinedarı da yaratıcı bir adammış. 'Kralım halka ve asillere borçlanalım. Toplayacağımız gemi kargosu, bira, viski vergileri ile karşılığını faizi ile öderiz' demiş. Kral borç verenlerin Bank of England (İngiltere Bankası) adı ile birleşmesine izin ve bir de özel bir imtiyaz vermiş.  Karşılığında 1694 yılında 1milyon 200 bin sterlin (Bugünkü karşılığı milyarlarca sterlin) borç çalmış.
Kralın bu bankaya verdiği halkın altınlarını depolamak, saklamak imtiyazı çok işe yaramış ve bankacılıkta büyük yenilik olmuş. Banka almış altınları, vermiş bir belgeleri: Banknotlar. İşte dünyanın ilk merkez bankası Bank of England'ın doğuşu.
Bu banknotlar Kubilay Hanın 1260'da yaptığının daha çağdaşı. İşte Merkez Bankası krala borç olarak altın yerine bu belgelerden vermiş. Karşılığı altın bankada olduğu herkesçe bilindiğinden Kral askerlerine, barutçularına, silahçılarına, seyislerine, aşçılarına, mücevhercilerine bu banknotlarla ödeme yapmış.
Yok, yok bitmedi. Buraya kadar altının %100 karşılığı var. Bu kez sahneye John Law adlı bir İskoç maceracı çıkmış. 1694'de bir düelloda rakibini öldürdüğünde hapse konulmuş.  Rüşvetini ödeyip kaçmış. Fransa'ya sığınmış.
İngiltere Kralının rakibi Fransa Kralı XIV. Louis'nin durumu daha da kötüymüş. Toplanan vergiler daha önce altın olarak aldığı borçları ve faizlerini karşılamıyormuş.  
Kral kasa tamtakır ölmüş.  Üstelik yeni kral XV. Louis daha çocuk olduğu için kral naibi olarak Orleans Dükü atanmış.
İşte boş kasayı bilen İskoç Law, Orleans düküne ulaşmış. 'Çözerim' demiş. O da kurduğu ulusal banka ile halktan altın ve gümüş toplamış ve karşılığında sahiplerine belge vermiş. Ancak uyanık Law bakmış ki kralın piyasada itibarı yok ve Kral'ın daha önceki 1000 Livre'lik borcuna piyasada 400 Livre veriliyor, devreye girmiş.
Bunları piyasadan toplayıp karşılığında bankanın tam karşılık banknotlarını vermiş. 400 Livre yerine yeniden 1000 Livre'e kavuşan alacaklılar sevinmişler. Oysa bu kez bu belgelerin tamamının karşılığı yokmuş.
Böylece %100 karşılıklı yerine kaldıraçlı sistem yani daha az altın ile daha çok belge dönemi başlamış.  Bugünün bankalarının mevduatlarının kat kat üzerinde kredi vermelerine izin veren bankacılık sistemi, maceracı İskoç'a borçlu.
John Law'un sonrasını sormayın. Fransa Kral naibinden aldığı Kuzey Amerika'daki sömürgelerinde (Mississippi Şirketi) olağanüstü imtiyazlar ve inanılmaz zenginliklere kavuşup, yine de 1729'da Venedik'te beş parasız ölmüş.
(John Law'u 'Taht Oyunları'ndaki Litlefinger/ Serçeparmak'a benzetiliyor: İki ejderhayı birbirine sürter üçüncüsünü doğurur.)
Yine de bunların arasında en yaratıcısı ve öncüsü, ölüm tehdidi ile de olsa, Kubilay Han sayılıyor.

***

Uzun bir kâğıt para yolculuğundan sonra dönelim Danimarka'ya...
Sizler kredi için yılda yaklaşık % 25, Amerikalılar % 5, İsviçreliler % 2 öderken, Danimarka'daki Jyske Bankası EKSİ FAİZ uyguluyor.  Hayır, yanlış okumuyorsunuz EKSİ FAİZ uyguluyor!
10 yıllık bir ipotek karşılığı ev kredisinde yılda EKSİ % 0,5 uyguluyor. Yani bu bankadan kredibilitesi yüksek bulunup kredi olan Danimarkalı,10 yıl içerisinde aldığından daha az geri ödüyor.
Bu bankanın mevduat müşterisi de bankaya ilerideki çalkantılara karşı güvendiği için, yatırdığı paranın vadesi geldiğinde daha az geri alıyor. Banka da bu şekilde eksi faizle kredi verebiliyor.
Avrupa'da devlet borçları ve değerli/güvenilir şirket borçları için çıkarılan bonolar Aralık ayından bu yana eksi faizli ve bunların toplamı 15 trilyon doları buluyor.
Benim gibi baştan 'Haydi canım!' demeyin. Anlayabilmek bizimki gibi ülkelerde yaşayanlar için güç...
Açıklaması şöyle:
Yatırımcılar  (para yatıranlar) ve bankalar (kredi verenler) önümüzdeki kısa ve orta vadede dünyanın güçlü ekonomilerinde durgunluğun başlayıp artacağını ve piyasada güvenilirliği, kredibilitesi yüksek müşterilerin sayısının azalacağını düşünüyor. Bu nedenle yatırımcı, parasını daha yüksek faize verip parayı kaybetmek riski ile karşılaşmaktansa parasını yatırdığı güvenilir bankadan daha az geri ödemeyi kabulleniyor. Bunun üzerine bu güvenilir bankalar da güvenilir müşterilerine eksi faizle para veriyor. (Güvenemediğinden ya çok faiz istiyor ya da vermiyor). İki tarafında düşündüğü şu: Paramı riske atmaktansa daha azına razıyım.
Dünya finans piyasalarında durgunluk belirtileri artıyor. Yatırımlar düşüyor. ABD ile Çin arasında gümrük ve tarife çatışmaları çıkıyor. Arkasından işsizlik artacak., Almanya, İngiltere ile başlayan hafif sallanma ABD ve Çin devam edecek deniyor. (Çin'de başladı bile)  
Aldığın borçtan daha az ödeyeceğin krediye can feda da, eksi faizle para yatırır mısınız? 1000 TL yatırıp bir yıl sonra 995 TL almaya razı olur musunuz?
Türkiye'de iseniz hayır. Danimarka'da iseniz evet.
Kabul edecek olsalar 'Toplayın bavulları!' diyecektim.