Sevgili okuyucularım, geçtiğimiz haftayı oldukça sıkıntılı ve üzüntülü geçirdim. Çok sevdiğim üç arkadaşım, dostum, art arda bu dünyaya veda ettiler. Elbette ateş düştüğü yeri yakıyor. En yakınları ayrılmanın acısını derinden hissediyor. Babam hayata aniden veda ettiğinde, yakın zamanda annem veda ettiğinde bu acıyı hissetmiştim. Babamın vefatında bir dostumuz “Allah acısını unutturmasın” dediğinde, çok kızmıştım. Sonra düşününce; başka acılar vermesin anlamına söylendiğini idrak ettim. Bir başka dostum da şöyle söylemişti: “İnsan çok yakınını kaybettiği zaman içinde kırk mum yanar, her gün biri söner, sonunda biri ömür boyu yanmaya devam eder”. İşte bu acıları azaltmak için bizim güzel adetlerimiz var. Ölenin yakınlarını yalnız bırakmayız, hatta üzüntüsünden günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacağın düşünerek sofralar kurarız, taziye ziyaretleri ile acısını paylaşıp azaltmaya çalışırız, geleneksel olarak 7 si, 40 ı, 52 sinde ruhuna mevlit okuyarak, okutarak hem onu anar hem bir nebze huzur duyarak rahatlarız.

*

Geçtiğimiz günlerde geleneklerimize uyarak, koronanın da maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına dikkat ederek taziye ziyaretlerimi yaptım. Çok yakınları ile güzel anıları hatırlayarak, üzüntülerini paylaştım. Baktım ki geride bırakılan yaşanmışlıklar, güzel anılar kubbede hoş bir seda olarak çınlıyor. Yapılan iyilikler, güzellikler hiç unutulmuyor. Bunları paylaşmak bir huzur ve rahatlama duygusu veriyor.

*

Dinlerin ve felsefelerin ölüm konusuna değer verdiği ve yorumladığı bilinir. Uhrevi dinler ölümden sonra yaşamın (cennet veya cehennem) başka boyutta devam ettiğini söyler. Budist inancında ise hayat bir döngüdür. Öldükten sonra, çiçek, böcek, hayvan veya başka bir insan olarak tekrar dünyaya dönersiniz.  Ateist inançta ise ölümden sonra bir şey yoktur.

Francis Bacon ölüm için şunları söylüyor: “İnsanların ölümden korkması, çocukların karanlık bir yere girmekten korkmalarına benzer, çocukların doğal korkusunu masallar nasıl arttırırsa, insanın ölüm korkusu da öyle artar. İnlemeler, dövünmeler, soluk bir yüz, ağlayan yakınlar, kara yas giysileri, gömme törenleri gibi şeyler ölümü korkunç gösterir.”  Ünlü halk ozanımız Aşık Veysel “İki kapılı bir handa, gidiyoruz gündüz gece” diyerek, doğum ve ölümün arasına sıkışmış yaşamı anlatır. Isaac Asimov'un da dediği gibi, “Hayat güzel. Ölüm huzurlu. Sıkıntılı olan şey geçiş.”  Onun için bizler teselli anlamında son günlerinde ıstırap çekenler için, acıları bitti huzura kavuştu diyoruz.

*

Ünlü Çinli düşünür Konfüçyüs şöyle der “ Bir insan öldüğü zaman hemen ölmez, adı bir yerlerde tekrarlanır. Ne zaman ki adı bir yerde son kez söylenir, o insan o zaman ölür”. Benim yorumum ise Aşık Veysel’e yakın “ Hayat iki çığlık (doğum ve ölüm) arasında bir senfonidir. Arada notaları nasıl kullandığınız önemlidir. Ya kulaklarda, anılarda güzel bir melodi bırakırsınız ya da hazzedilmeyen bir gürültü”.  O nedenle geride bıraktığınız eserlerinizle ve isminizle anılırsınız. Leonardo da Vinci, Mimar Sinan isimleri geride bıraktıkları yapıtları ile hep yaşar. Mozart, Dede Efendi kulaklarda melodileri ile Dostoyevski, Reşat Nuri Güntekin romanları ile İbni Rüşt, Platon düşünceleri ile Newton, İbni sina bilime katkıları ile ve daha niceleri isimleri ile yaşarlar. Mustafa Kemal Atatürk, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden Zümrüd-ü Anka kuşu gibi yarattığı Türkiye Cumhuriyeti, düşünceleri ile sonsuza kadar yaşar. Eserleri ve düşünceleri ile yaşayanları silmeye çalışanlar, kendileri tarih sahnesinden silinir gider, onları kimse hatırlamaz…

*

Ölüm de doğum gibi doğal bir sonuç. Bir daha görememenin verdiği elem keder olmasa. Önemli olan ise yaşanmışlıklar ve geride hatırlanacak güzel şeyler bırakabilmek.

Her ne kadar Yahya Kemal’in ünlü şiiri “Sessiz Gemi” yi ölüm üzerine yazmadığı söylense de satırları bu konuda düşündürtüyor:

Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.