Deniz Baykal'ı sadece Türk siyasi yaşamının son dönemine damga vurmuş bir parti lideri olarak görmem. O, Türk siyasi yaşamının en bilge karakterlerinden biridir aynı zamanda. Akademik yaşamından siyasete taşıdığı analitik düşünme kabiliyetini, Türkiye'nin çalkantılı dönemlerindeki siyasi deneyimleriyle birleştirmeyi başarabilmiştir Baykal. Kelimenin tam anlamıyla bir yol göstericidir. Ancak her şeyden evvel bir 'insan'dır...
Deniz Baykal, sosyal demokrasinin hümanist yönünün Anadolu insanının düşünüş biçimine yabancı olmadığını vurgulayan, insanı siyaset felsefesinin odağına yerleştiren, Atatürk ilke ve devrimlerini rehber edinen toplumcu bir liderdir.
Tutarlıdır, kararlıdır.
Geçirdiği rahatsızlığın ardından iki senelik bir tedavi süreci geçirdi Baykal. Birkaç gün önce de Halk TV ekranlarından önemli açıklamalarda bulundu.
Gelin, Baykal'ın bilgeliğini ve insanlığını bir kez daha ortaya koyduğu bu açıklamalardan aldığım bazı noktaları okuyalım...
"Türkiye'nin demokratikleşme tarihinde önemli bir yeri olan YSK'nin itibarını ciddi ölçüde kaybettiğini, halkın iradesinin önünü açmak yerine onunla çekişir vaziyete geldiğini görmek çok acı. Türkiye üç aydır bunları konuşuyor. Bütün Türkiye seçim hukuku uzmanı oldu. Bunların çoğu hukuka akrobasi yaptırma anlamında sözler. Biz bu kararla arkasında muazzam bir birikim olan kurumu kaybetmiş olduk..."
"Demokrasi çok yönlü, çok karmaşık bir siyasal sistemdir. Kendiliğinden ortaya çıkmıyor, nadir bir çiçek. Özenle yetiştirilmesi, bakılması ve hazırlanması lazım. Bazı ülkeler kendilerini yaşadıkları tarihsel sürecin içinde bir demokraside buluyorlar. Demokrasi kültürünün dışındaki bir ülke, ben demokrasiye geçeceğim dediğinde buna hemen geçebilmesi maalesef mümkün olmuyor. Bir anayasa değişikliği ile çok partili düzene geçtik demekle demokrasi yaşama geçmiyor. Demokrasi iktidara gelenlerin sandıktan çıkmasıyla olup biten bir iş değil. Elbette seçim iktidara gelmenin gereğidir. Ama seçim demokrasinin gerek şartıdır, yeter şartı değildir. Seçim olmazsa demokrasi olmaz ama seçim varsa demokrasi var, seçim her şeyiyle demokrasiyi güvence altına alır demek de mümkün değil. Seçim yetmiyor Türkiye'de demokrasi için.  Seçim iktidara gelirken de şart iktidardan giderken de şart. Demokrasilerde seçimle geldim ama gitmem demek yok..."
Cumhuriyet bizim siyasetimizin, kültürümüzün, kimliğimizin koparılmaz bir parçası. Cumhuriyet bir tarafta. Cumhuriyeti demokrasi ile bütünleştirmek lazım..."
"Akdeniz bölgesinden başlayarak komşularımızla dostluk kurmalıyız... Türkiye'nin Akdeniz havzasındaki sorunları çözmeyi iyi niyetle denemesi lazım. Suriye ile de barış sürecini başlatmalıyız. Bütün Akdeniz'i ekonomik bir işbirliği ve güvenlik-dayanışma örgütü çerçevesinde barış denizi haline getirecek girişimlerin öncüsü olmalıyız".
"İmamoğlu bir proje mi? Geçenlerde bir vatandaş sordu bu soruyu. Evet dedim şaşırdı. Ekrem İmamoğlu bir Cumhuriyet projesidir. Türkiye'nin en ücra köşesindeki en uzak yerleşkesindeki evladını alıp yetiştirip Türkiye'nin önüne dünyanın önüne ihtiyaç olduğunda sunan anlayış Cumhuriyet projesidir. Ekrem İmamoğlu da bir Karadeniz köyünden çıkmış. Güçlükler karşısında yılmamış. Devlet kurumlarında eğitilmiş. Bu anlamda Cumhuriyetin bir ürünüdür. Arkasında bir Cumhuriyet var. Cumhuriyet aldığı bir çocuğu Nobel Ödülü almaya kadar da götürüyor. İBB Başkanlığına da götürüyor. Başbakanlığa da götürüyor..."
"Müthiş bir deneyim oldu sağlık sorunum. Ondan önce sağlıklı beslenme ve spor benim için bir saplantıydı. Sonra çok ciddi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kaldım. Bütün dolaşım sistemim bu sorundan etkilendi. Şimdi onunla mücadele ediyorum. Şimdi yürümeyi, oturmayı kalkmayı yeniden keşfeder gibi bir çalışma içindeyim. İki ayrı dönem. Birisi spor ve sağlıklı beslenme. Sonra da sağlık sorunu. Ülkemin gazi olarak hayatta kalmış insanları ile birlikte tedavi görüyordum. Bu, bana hayatın bir başka yönünü gözlemleme fırsatı verdi. Buradan çıkan sonuç şu, hiçbir şey ebedi değil. Her şey bir anda var bir anda yok. Hayatın bu geçicilik duygusunu içimize yerleştirmemiz lazım. Ne zenginlik, ne mevki makam, ne şan şöhret, hiçbirisinin bir kalıcılığı, bir değeri yok... Ne önemli? Önemli olan iyi insan olmak..."