25 bin kişinin önünde oynanan bir maç oldu Eskişehirspor ile Abalı Denizlispor maçı. Abalı, Denizlispor'un yeni sponsoru, artık onun ismi Denizlispor'un önünde yazılacak. Yazımın içinde her seferinde de sponsor ismini yazmayacağım elbette. Zaten yazılarımın uzunluğundan yakınılıyor... Fakat en azından 1 kere de olsa sponsor isminin yazılması gerekir, spor takımlarımıza destek olmak amacıyla. Hiç bahsi geçmeyecekse, sponsor niye olsunlar ki?
***
Dolu tribünleri görmek, futbol zevkini ve dolayısıyla izlenirliği kat kat arttıran etkendir. Fakat izlenirliğin kalıcı olması için, futbolculara ve teknik adamlara da iş düşüyor. Düşük tempoda olan maçlarda ne kadar taraftar olursa olsun, insanın uykusunu getirebilir, izlemeyi bırakabilir.
Eskişehirspor, transfer yasağını kaldırmış, yeni transferler yapmış ve oynatamadığı oyunculara lisans çıkarmıştı. Son 2 maç, 2 galibiyet. Biri Gençlerbirliği'den... Hafife alınmayacak bir takım olmuştu. Denizlispor, bunun bilincindeydi elbet.
***
Maç başladı. Tribünlerinin coşkusunun sahaya da yansımasını umut ettik. Maçın başındaki 2 sakatlık biraz endişelendirse de, oyunun yüksek tempolu oynanmasını etkilemedi. Eskişehir'in yasağından önce oynayan gençlerin o iştahlı oyunu, yenilere de yansımıştı. Denizli de zaten hızlı oyunu seven bir takım. Sahada tam bir düello yaşandı. İstek ve arzuya sertlik de katan Eskişehir'e, aynı şekilde Denizli de cevap verdi.
Orta sahalar sanki yoktu. Topu alan çok çabuk rakip kale önüne kadar gidebiliyordu. Ancak pozisyon bu süratli oyuna göre çok azdı çünkü çok sık ve basit pas hataları, gole engel oluyordu.
Karşılaşmanın sonlarına doğru yorulmalar başladı. Özellikle Eskişehir'in yenileri, maç eksikliğinden dolayı zaman zaman dinlenmeye ihtiyaç duydular. Dinlenip dinlenip oyuna devam ettiler.
***
Buraya kadar oyunun genel bir değerlendirmesini yaptım. Takım bazına ve kişisel baza geçeyim.
Eskişehirspor oyuna topa sahip olarak başladı. Denizli kendi yarı alanında karşıladı rakibini. Buna rağmen Denizli'nin sağından, soluna doğru bir pas atıldı. Oradaki Es Esli oyuncu topu çok rahat kontrol etti, çok rahat ceza alanı içine pas attı. Denizli SOS verdi daha ilk dakikalarda. O kadar uzun oynanan topta bir kişi araya girmeli, rakibine top aldırmamalıydı. Hadi aldı, tam kontrol etmeden baskı yapıp, rahatsız etmeliydi. Hadi kontrol ettirildi, hemen yaklaşıp, ceza alanına topu atmasına izin vermemeliydi. Gol olmasa da önemli bir detay bu. Çünkü... Kronolojik sırayla gidiyorum, zamanı gelince yazacağım.
Bu ilk atak cesaretlendirmiş olsa gerek ev sahibi takımı, rakiplerini iyi tanımalarına rağmen toplu şekilde ileriye çıktı. Harakiri... Böylesine hızlı bir çok oyuncusu olan konuk takımdan Mehmet Akyüz, defans arkasına atılan topa hareketlendi. Kaleci çıktı, kaleciden önce topa müdahale etti, kaleciye çarpan top kornere çıktı. Biraz geç kalsa kaleci, daha ilk dakikalarda gol gelecekti.
Geleyim 'çünkü'nün devamına. Eskişehir neredeyse tüm ataklarını soldan yapmaya başladı ve arka arkaya pozisyonlar da buldu. O bölgede oynayan deneyimli Gökhan Süzen vardı. Yardıma gelen kimse yoktu ve tek başına baş etmekte zorlanıyordu. Sanki yardım etmemek için inat etmişlerdi. 17. dakikada Eskişehir'in golü de oradan geldi. Gökhan burada Mehmet Özcan'a çok basit geçildi. Bir de ceza alanında içinde İbrahim Halil boş bırakıldı, 2 Denizlili oyuncu arkalarında Jesse'yi göremedi. Bu kadar hata üst üste gelirse, gol yememek mucize olurdu.
Bu golden sonra Denizli yavaş yavaş topa daha çok sahip olmaya başladı. Maden bulmuş gibi aynı kanadı kullanmaya çalışsa da Es Es, Gökhan'ın yavaş yavaş kendisine gelmesiyle pozisyonlarda düşüş oldu.
***
Denizli'nin ise pozisyonu neredeyse yoktu. İlk şut 19'da geldi, dağlara taşlara... Kaleyi bulan ilk şut ise 33'te... Bu iki pozisyon arasındaki dakikada, defansın yaptığı hata Jesse'ye pas olmuş, vuruşu direkten dönmüştü. Denizli defansı endişe vericiydi.
34. dakikada da kaleci Melih elinden kaçırdı, topu önünde bulan Abdülkerim, koca kale yerine direği nişanladı, beraberlik şansı kaçtı.
Hatalar arka arkaya geliyordu. 39. dakikada Berkay geri pası vermek istedi kalecisine. Kurnaz Ziya bunu sezmiş, koşmaya başlamıştı. Ayağını uzattı, topu kaleciden kurtardı. Top çok hızlıydı yetişemezdi. Sonuna kadar koştu. Top direkten geri döndü şansına ama kendi geri dönemedi. Mehmet Akyüz pozisyonu takip etti, boş kaleye topu gönderiverdi. Çok ilginç oldu bu gol.
***
İkinci yarıda Gökhan'a yardım etmesi için Burak görevlendirilmişti. Bu sefer orada rakiplerle savaşmak Burak'a düştü. Yine o kanat kullanıldı ama artık tamamen kapalıydı orası ve geçiş yoktu hiç kimseye.
Sanırım yorgunluktan olsa gerek, her iki takımda kaleye gitmekte zorlandı bu yarı ve maç da 1-1 beraberlikle sona erdi.

Yorumculara katılmıyorum

Kasımpaşa ile Galatasaray arasında oynanan maçta, Diagne'nin 6. dakikada rakibine yaptığı harekete hemen hemen tüm spor yorumcuları kırmızı kart verilmesi gerektiğini söyledi. Hatta bunun kırmızı kart olmadığını savunanlara ağır laflar edildi bazıları tarafından. O laflar bana da geldi. Çünkü ben de kırmızı kart olmadığını savunan biriydim.
Hava topu mücadelesinde Youssef, Diagne'nin omuzundan tutuyor. Omuzundan tutulan birçok insan, kurtulmak ister ve tepki olarak kolunu sallar. Bu anlık gelişen bir olay. Diagne kolunu yukarıya kaldırıyor ve sonra indiriyor. Bunu yaparken havaya zıplayıp, düşüyor. Yanındaki rakibinin durumunu tam olarak göremiyor. Burada o kolun Youssef'in suratına çarpma olasılığından çok, kafasına çarpma olasılığı daha yüksek. Çarpsa, olan kola olur. En çok acıyı Diagne çeker. Kasten surata vurduğunu düşünmüyorum. Hakemler de düşünmemiş olsa gerek, kırmızı kart gösterilmedi.
***
Belhanda'nın ceza alanı dışından çektiği şutta, top Diagne'nin yakınından geçiyor. Sol tarafta Kasımpaşalı bir oyuncu geride kaldığından ofsayt verilmiyor. 'Eğer o Kasımpaşalı oyuncu olmasa ofsayttı' diyenler oldu. Erman Toroğlu tersini savundu. Yanındaki diğer yorumcular fikirlerini değiştirip, ona katıldılar. Bir izleyici olarak ben kesinlikle katılmadım.
Toroğlu, top ayaktan çıktığı anda kalecinin topu gördüğünü, Diagne'nin müdahale etme olasılığının olmadığını ve bu yüzden o Kasımpaşalı oyuncu geride kalmasa, yine de ofsayt olmayacağını söyledi. Kalecinin topu gördüğüne katılıyorum. Ama Diagne'nin topa hamlesi olmasa da, kaleci son ana kadar olabileceğini düşünüyor ve hamle yapmıyor. Diagne'yi geçene kadar bekliyor, sonra atlıyor ama kurtarmayı başaramıyor. O kadar uzaktan çekilen 94 km hızındaki şutların gol olma ihtimali kesinlikle yoktur, büyük bir kaleci hatası olmadan. O gol Diagne sayesinde olmuştur. Kaleci de zaten hemen ofsayt itirazında bulundu ama kendi arkadaşının geride kaldığını göremedi.