Bazı idealistlerin kurduğu, ‘Güzel Sanatlar Kulübü’ var…
Bu kulüp üyeleri zaman zaman çok önemli bilgi paylaşımı yapıyor.
Son olarak 10 Ekim’de Tugay Başaran, okuyucular gibi, benim de beğenimi kazanan ve eski günlere götüren bir yazıyı biraz da ‘buruk’ olarak okudum…
Daha fazla anlatmaya kalkarsam gözlerim yaşlanacak. En iyisi lafı uzatmadan sizinle paylaşayım:
‘Her gün akşamüstü gün batımı bir gariplik çökerdi üzerime.
Mahallenin her anası çocuklarını çağırır üzerlerine yelek giydirirlerdi…
Bir ben kalırdım onların içerisinde yeleksiz…
Üşümesinden korkulmayan, kenarda kimsesiz…
Anacığım karanlıklardan gelirdi çalıştığı yerden geceleri…
Hiç bir zamanda yeleğim olmamıştı…
Kıskanırdım arkadaşlarımı analarının yelek giydirmelerine ve o yeleğe hasret kalırdım…
Zamanla büyüdük tabi, şu yaşıma kadarda hep yelek ördüm boş zamanlarımda; kimsesiz çocuklara ve köydeki o masum biciriklere götürdüm, hep kendi elimle, giydirdim…
Kısa geleni uzattım, uzun geleni kısalttım, bir terzi gibi; hep yardım ettim. Kimsenin bunu duymasına gerek yok!
Bir ben, bir de Allah bilsin yeter… ‘
Bu cümleler Mürüvvet SİM’e ait…
 
*
 
Onun hikâyesi Tekirdağ'da bir tarlada başlıyor.
Anacığı zar zor kestiği göbek bağını tarlaya attıktan sonra eteğine sarıp götürüyor eve.
Yoksulluğun ve sefaletin içine doğuyor Mürüvvet Sim…
Annesi el kapılarında temizlikçilik yaparak ekmek parası kazanan, babası bahçelerde çalışan bir ailenin varlığı belli olmayan kızı Mürüvvet.
Başında ana yok, baba yok.
Mürüvvet sürekli sokaklarda.
O kadar yaramaz ki, konu komşu artık ondan bıkmış, adını ‘Korkunç Mürüvvet!’ koymuşlar.
O kadar bıkmışlar ki, aralarında para toplayıp sinemaya gönderirler ve mahallede rahat bir nefes alırlarmış.
Öyle bir yaramazlık...
Ama işte o filmler, Mürüvvet Sim'in hayatını değiştirecek kapıların girişi. Seyrettiği her filmi konu komşuya aynen canlandıran bir cimcime düşünün...
Henüz ilkokula gidiyordu o ara ama yaramazlığından hiçbir şey kaybetmemişti maşallah.
Zaten 2 yaşındayken de İstanbul'a taşınmışlardı ailesiyle.
Bambaşka bir dünya onu hazırolda bekliyordu aslında.
Okul zamanı gelip çattığında ne onun önlüğünü alacak ne de eline üç kuruş harçlık verecek durumu vardı ailesinin.
Yine komşular yetişti...
Okuma heveslisi ve olağanüstü yaramaz Mürüvvet'i okula yazdırmak yine komşulara düştü.
Hem böylece mahallede huzur olacaktı, hem de Mürüvvet'le onlar değil öğretmenleri ilgilenecekti.
Salgın uyuz hastalığı, aile sefaleti, İkinci Dünya Savaşı derken okulu bıraktı Mürüvvet.
Bırakmak zorunda kaldı daha doğrusu.
Sonrası işte tırmalayarak başlayan bir başarı hikayesi...
 

 
Mahalleden arkadaşı Amerikan Kız Sanat Okulu'na giderken o da gitmek istedi ama nasıl gitsindi ki?
Ailesinin kazandığı geçim parası bile yetmiyordu okul taksidine.
Sinemaya adım attıktan sonra artık o da evimizin Adile Naşit gibi tatlı ve tonton teyzelerinden biri olmaya başladı.
Fakat onunla ilgili bilmediğimiz öyle detaylar vardı ki. Yukarıdakilerden daha başka hem de...
 
*
 
Bir gün sette çocukluğunu anlatıyor Mürüvvet Sim.
Ünlü yapımcı Türker İnanoğlu'nun çok dikkatini çekiyor ve Mürüvvet'in çocukluğu senaryo olarak yazılıyor ve ortaya Yumurcak serisi çıkıyor.
Hiç bilemezdik ki biz de bu afacan çocuğun aslında Mürüvvet Sim'i canlandırdığını...
Çocukken mahalle yaşamından edindiği jargonu yeşilçamada taşıdı. Yoksul doğan ve hiç bir zaman geçim sıkıntısından kurtulamayan Mürvvet Sim…
30 Temmuz 1983 de hayata veda etti…
 

 
Ancak Mürvet Simin çilesi ölünce de bitmemişti…
Oğlu Zafer 9 yaşında geçirdiği çocuk felci nedeniyle engelliydi.
Göztepe de 2 daire almıştı Mürvvet Sim…
Ancak eşi de rahatsızlanınca ev, araba ne varsa satıp harcamak zorunda kaldılar baba oğul…
Dahada kötüsü imzalanan 5 bin liralık hastane senedini ödeyemeyince anne ve babasının da tüm eşyalarına el konuldu.
Oğul Zafer gidecek yeri olmadığından sokaklarda banklarda yatmaya başladı.
Neyse ki bir süre sonra Mürüvvet Simin oğluna kapısını açtı İstanbul Belediyesi…
Birçok Yeşilçam oyuncusunun yanında kalmaya başladı Zafer…
Ancak dedik ya çilesi ölünce de bitmiyordu sanatçının…
Mezarından cenazesi ölümünden 32 yıl sonra alınmıştı…
Sevenleri ne olduğunu anlamadı…
Ancak durum başka idi...
Mezar yeri bir başkası tarafından satın alınmıştı…
Ve mezar başka bir yere defnedilmişti.
İlk eşinden olan, Almanya’da ikamet eden oğlu dava açtı ve Zincirli kuyuya getirilmesini istedi…
İşte sanatçının gerçek hayatını okudunuz...
Belki maddi olarak huzura kavuşamadı ama o milyonların gönlünde taht kurdu...
Sanat Gönüllüleri olarak bu usta sanatçının hayat hikâyesini araştırmak ve açıklamak bize düşerdi…
Kuşaklar onun filmleri ile yeniden canlandırıp, yaşatıyor…
Mekânın cennet olsun Mürüvvet Sim...