Hatırladınız mı bu söylemi? Bu halkın büyük bir sevgi, inanç ve güvenle tanımladıkları bir söylemdi. Onlarca, Dövlet (Devlet) yaşamlarının en kutsal varlığı idi. Anadolu insanı için, yokluk da, darlık da her türlü sıkıntıda en büyük güvenceleri idi. Her ne kadar kendi yağları ile kavrulsalarda son lokmalarını, son kuruşlarını, ve son nefeslerini adarlardı devlete.
Yıllar geçti çocuklar büyüdü. Bizler aynı sevgi aynı inançla Atatürk'ü dinleyerek öğrenerek kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde devrimlerinin bize emanet ettiği Cumhuriyette, anne babalarımızın yaşamları, sevgileri, insan, doğa, canlı ve devlet sevgisi. Devlet söylemini bile yadırgamadım, sorgulamadım. Tüm insanları okumuş, okumamış, doktor, avukat, subay, çiftçi, görevli, arkadaşım, komşum, insanım olarak tanıdım. Hiçbir zaman Kürt, Ermeni, Laz diye etnik deyimler ortada değildi. Yöresel ve bir anlam içermeden, ayırımcılık yapmadan kullanılırdı bu etnik tanımlar.

***

Anneannem Çerkez. Bayındırın Arıkbaşı Köyü'nden, Dedem Çakıcı'nın peşine yollanıldığında büyük dayımla arkadaş olmuş. Çerkezlerde kaç göç yok, misafirliğinde de anneanneme aşık olmuş. Bir sorun var. Anneannem sözlü ve Çerkezler verdikleri sözden asla dönmezler . Çakıcı da "söyleyin o yakışıklı teğmene vurmaya kıyamıyorum peşimde dolanmasın" diye haber yollarmış. Netice patlayan kurtuluş savaşı, ailenin rızası ile kaçırılan anneannem, savaş sonrası gazi dedem (kolsuz binbaşı) cennet Bayındır'a yerleşme kararı almış. Son Bursa kadısı olan babasının yanan konağı yerine; kordondan teklif edilen Rum evini kabul etmeyerek. Baba dedem Türkmen beyi, Trakya yöresinde Çorlu'ya yerleşmişler. Neyse çocukluğumda tatilleri, bayramları iple çekerdim. Arıkbaşı'na gidip yağlı çamurla oynamak, heykeller yapmak en büyük zevkimdi. Bayındır'daki büyük evde her bayram tüm aile fertleri bir araya gelir biz çocuklar yeğenler kuzenler sımsıkı büyük bir sevgi çemberi içinde bayram harçlıklarımızı çarpıştırarak, inanılmaz oyunlar yaratarak geçerdi. Çiftliğe diğer köylerdeki akrabalara gider çardaklarda uyurduk. Okullarda arkadaşlarımız vardı sadece. Kimin çocuğu nedir sorgulamazdık, kolejde din dersinden muaf olanlar nedeni ile Hıristiyan, Musevi dolayısı ile evrensel dinleri de öğrendik o kadar. Sadece o ders için ayrıldık . Taktığımız lakaplar; gözlüklü, kazma dişli, inek idi. Tatlı kakışmalarla her şeyi paylaştık harçlıklarımızı da, yetişmeyen durumlarda. İdeallerimiz vardı ailelerimizin normu vatana millete hayırlı evlat idi.

***

Öyle işlediler bizi, evde yerde para bulsak annemize teslim ederdik. Kızlı erkekli oynar, isimler sadece anlamını taşırdı. Ayşe, Cacan, Beti, Klara, Ali, Mehmet, George, Jennifer. Milli tohumlarımızın muhteşem GDO'suz sebze meyvelerini, hayvancığımızın nefis etlerinden köfte yemeklerle büyüdük. Bizlerin devlete Anadolu'nun ( Devlete ) inancıyla siyasetle hiç ilgilenmedik. O günlerin devletinden bu günlerin devletine nasıl geldik. Uyumuşuz, uyutulmuşuz birbirini sevmekten, birbirini öldürmeye nasıl kurgulandık? Eski günlere dönelim, silkelenelim özümüze dönelim, bir birimize düşman etmeyen, ayrım gözetmeyen. Tek kurtuluşumuz hepimizi kucaklayan o devlet... Dövletimize (Devletimize) sahip çıkalım..