Devletlerin egemen eşitliğine dayalı bir uluslararası düzenin 1654 Vestfalya Antlaşması ile kurulduğu ifade edilir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan evrensel nitelikteki uluslararası örgüt olan Birleşmiş Milletler'in kurucu sözleşmesinde geçen temel ilke de devletlerin egemen eşitliğidir. Bir başka ifadeyle devletlerin egemen eşitliği bugünün bir uluslararası hukuk normudur.

ABD Devlet Başkanı Trump'un birkaç gün önce Türkiye ve Erdoğan hakkında söylediği sözleri gelin yukarıdaki perspektiften bakarak yorumlayalım.
Bakalım Trump ne demiş... "Türkiye ile şu an durumumuz çok iyi. Erdoğan ile çok iyi anlaşıyorum. Erdoğan benim dostum. Erdoğan güçlü, zor ve akıllı bir adam. Brunson'u bize verdiler, biz de müteşekkir olduk. Gülen'in iade edilmesi konusu gündemimizde yok" (Sabah, 17.11.2018).
Değerli okurlarım, devletlerin egemen eşitliğinin günümüzdeki göstergesi yalnızca BM Genel Kurulu'nda devletlerin eşit oy ile temsil edilmeleri değildir. Birbirlerinin taleplerini karşılıklı olarak yerine getirmeleri, birbirlerinin iç işlerine karışmamaları, toprak bütünlüğüne saygı göstermeleri de devletlerin egemen eşitliği ilkesi ile bağlantılıdır.
Bu anlamda Trump'un sözleri Erdoğan'ın kişisel özelliklerini vurgulayarak Türkiye'ye olumlu bir mesaj vermek olarak yorumlanamaz. Türkiye'nin terör örgütü olarak tanımladığı iki oluşum olan PKK ve FETÖ'yü öyle ya da böyle desteklemeyi sürdürerek, ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin yargı süreçlerini manipüle etmeye çalışıp, kendi yurttaşlarını Türk yargı sahasının dışarısında bırakmayı sağlayarak, Türkiye'ye olumlu mesaj verilmez. Verilen mesaj bir üstünlük mesajıdır.
Bu mesajı, Türkiye'ye Trump'ın uzattığı bir zeytin dalı olarak tanımlamak ve ABD yönetiminin Türkiye'ye duyduğu saygının bir göstergesi olarak aktarmak ise olsa olsa gülünçlük olur.