AKP iktidarının dış politikası büyük ilginçliklerle ve yer yer zigzaglarla dolu...
AKP, iktidarının ilk yıllarında AB üyeliğini temel hedef olarak ortaya koymuştu. Sonra bu hedef unutuldu.
Rusya Federasyonu'na karşı mesafeli bir siyaset izleniyordu. Ancak Rusya Federasyonu ile büyük bir kriz yaşandıktan sonra Türk dış politikasında Rusya garip bir biçimde neredeyse bir stratejik müttefik konumuna yükseldi. Yarın neyi getirir bilinmez...
İsrail'e salvolar atılırken, İsrail ile anlaşmalar yapıldı. Sonra yeniden salvolar atıldı...
ABD'ye ara sıra bağırıldı, ancak ABD çizgisinden vazgeçilmedi. Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığından nereye gidildi? Ya da bir yere gidilebildi mi?
NATO zirvelerinde veto tehditleri edildi. Hiç veto edilmedi...
15 Temmuz öncesinde özellikle geri kalmış ülkelerde Fethullah okulları için diplomasi yürüten hükümet, 15 Temmuz sonrasında bu kez FETÖ faaliyetlerinin yasaklanması için diplomasi yürüttü.
Önce Esad ile ailecek tatil yapıldı. Tunus'ta El Nahda, Gazze'de Meşal, Libya'da Geçici Konsey, Mısır'da Mursi yükselince, Arap Baharı'nın Suriye'ye uzanacağı düşünüldü. Esad'a cephe alındı. Yeni Osmanlıcı hayaller kuruldu. Oysa 2013'e gelindiğinde Mısır darbesi ve Tunus'ta El Nahda'nın iktidarını kaybetmesi ile hayaller söndü. Rusya'ya yöneliş ile birlikte Suriye'de yeni bir açılım olasılığı tartışılır hale geldi...
AKP iktidarında büyük değişimler, dönüşümler yaşandı.
Ancak hiçbir değişim geçtiğimiz günlerdeki kadar hızlı bir şekilde gerçekleşmedi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Libya konusunda geliştirmiş olduğu arabuluculuk önerisine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Meşru hükümetle darbeci arasında arabulucu olunur mu?" yanıtını vermişti ki, Putin-Erdoğan zirvesinde yapılan ateşkes çağrısında "arabulucular olarak" ifadesinin yer aldığı görüldü...