Bendeniz, bu fakir;  iktisat eğitimi aldım ama ekonomist değilim. Artık o günler çok gerilerde kaldı. Üstelik hele ki şu son on  küsur yılda yaşadıklarım benim bütün bildiklerimi de unutturdu.
Ama neylersiniz bu dilimi tutamayıp bazen de içimden gelenleri halk ağzıyla yazmaya çalışıyorum. Kendimi nasıl tutayım? Baksanız a; ekonominin tüm dizginleri ellerinde olan kesimler bile öyle şeyler konuşuyorlar ki şaşmamak elde değil.
Bilmiyorum, benim yorumum böyle işte. Bakınız Sn. Cumhurbaşkanımız İmam Hatipliğin hatiplik tarafını çok seviyor olmalı ki Külliyemizde olsun başka yerlerde olsun bir kalabalık gördü mü kendini tutamıyor. O muhtarlık toplantıları boşa mı yapılıyor sanırsınız?  Her ay değişik yörelerden muhtarlarımız geliyorlar. Eh, hazır belirli bir topluluk olduğuna göre  konuşma  yapmaya da gerek vardır sanırım. Böylesi bir fırsat da kaçırılmamalı(!)

Bu senenin Ocak ayının 4'ünde Külliyemizde yeni dönemin ilk muhtarlar toplantısı yapıldı. Elbette bu konuşmanın en önemli kısmını ülkemizin içinde bulunduğu terör ortamı kapsıyordu. Sn. Cumhurbaşkanımız her zaman söylediği gibi terörden en az zarar görebilmemizin koşulu olarak birlik ve beraberliğimizin gerektiğini söyledi. El hak(!) Doğru da söyledi, kimselerin ya da bazı kesimlerin bundan gayrısını düşünebilmeleri  olası mıdır? Doğru söze ne denilebilir ki?
Peki, bizleri bir arada tutmaya yarayacak bazı kavramlardan uzak kalanlar kimlerdir? Daha düne kadar toplumumuzun en az yarısı için "Onlar da gelecekler, paşa paşa bizim dediklerimize, bizim yapmak istediklerimize uyacaklar" diyerek konuşanlar kimlerdir? Allah aşkına, bir hatırınıza getirir misiniz?
Üstelik o muhtarlar toplantısındaki ekonomik ve sosyal konuşmalardan birkaçını not etmiş  ya  da aklımda tutmuş olmalıyım ki şimdi onlardan bazılarını yazmaya çalışacağım. Ama onların  yani o önerilerin arasında bir tanesi var ki bence  sosyal bilimcilere ders olacak nitelikte; "İşsizlik, süratle tek haneli rakamlara indirilmelidir". Hiç durmayın, her şey elinizde, yapın edin şu işsizlik denen illetten ülkemizi kurtarın. Öyle değil mi? Hükümetimizin elini tutan mı var?
Söylenenlerin devamı da var. "Başta kamu bankaları olmak üzere faizleri düşürün".  Düşürün, o zaman nasıl olsa adı da üstünde kamu bankaları, haydi hodri meydan bir emirle bakarsınız faizler düşüverir(!)
Hele o önerilerden bir tanesi daha var ki dışlanacak gibi değil. Üstelik tüm ekonomik toplantılarda dillerden düşmüyor.  "Şimdi döviz almak değil, döviz satmak zamanıdır". Bu sözler söyleniyor ama neylersiniz yazımızın hazırlandığı şu günle o sözün söylendiği altı günlük zaman aralığında Amerikan dolarında  (31) kuruşluk fiyat artışını yaşamış oluyoruz.

***   
 
İşte ben bu üst bölümde bir ölçüde sıralayabildiğim önerileri dinledikten sonra  ekonomi  bilgimi unuttum diye yazma gereğini hissettim. Ekonominin, daha doğrusu ekonomi biliminin kendine göre kanunları vardır. Askere yakışan emirlerle yani "Emir demiri keser"  demekle sonuç alamazsınız. Ekonominin kanunları vardır dedim ama o kanunlar bildiğimiz kanunlardan değildir. O kanunlar, kendine özgü kurallar içinde hükümlerini sürdürür giderler. Bakınız ben yaşım gereği yaşadıklarımdan aklımda kalanlardan bazılarını yazayım.
Geçmişte bu ülkede "Milli Korunma Kanunu" diye adlandırılan kanun da yürürlükteydi. Hatırladığım kadarıyla öylesine maddeleri vardı ki o maddeler var diyerek ya ticaret hayatına adım atmaz ya da o hayatın içindeyseniz her şeyinizden vaz geçer elinizi ayağınızı o alemden çekerdiniz.  
Sanır mısınız ki "Türk Parasını Koruma  Kanunu" var diyerek insanlarımız bu kanuna aykırı hareket etmeyecekler. Nerde? Ağabeylerinize, büyüklerinize sorunuz anlatacaklardır. Ben bir örnek vereyim; 1958 yıllarında 1 Amerikan Doları resmi kurda 2.80 kuruş, primli kurda 9.80 kuruştu. Serbest piyasada dolar 20 liradan el değiştiriyordu. Lütfen, rakamları altı sıfır atılmış olarak değerlendirip nerelerden nerelere geldiğimizi gözünüzün önüne getiriniz.
Ve unutmayınız;  bu kanunlarda öyle maddeler vardı ki kişileri neredeyse vatandaşlıktan bile çıkarılmış sayabilirdiniz.
Günümüzde siz bakmayın öyle IMF'ye borcumuz yok denmesine  ödemeler bilançosu açık veren her ülkenin dış borcu olacaktır. Özel  sektörümüzün dış borçlarını (Tahminen 300 Milyar Dolar) bankalarımızın borçlanmaların (Tahminen 60 Milyar Dolar) şöyle bir hesaplayın bu borçların ödenmesi alacaklılarca istendiği sürece ( Ki istendiğini sanıyorum) dolar fiyatı  da artacaktır, Euro fiyatı da. Sonuçta doların fiyat artışı sürüp gidecektir. Vatandaşlarımızın bozdurdukları (!) doların tutarı bu saydıklarımızın yanında çekirdek nohut kadar tutacaktır.  
İşte bu nedenlerle ben ekonomi filan bilmiyorum, bu alanda aldığım eğitimin tamamını unuttum diyorum. Ama; yazmalıyım, İstanbul Üniversitesi'nin  ve bizim İktisat Fakültesi'nin o muhteşem hocalarını hiç unutamıyorum.
İçtenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT
Tablot ya da tabildot değil TABLDOT