Sevgili okuyucularım, son zamanlarda sık, sık duyduğum "Ben artık televizyon izlemiyorum hatta artık gazete okumuyorum almıyorum bile" Evet televizyon izlemek, gazete okumak tüm o içerikleri yaşayan yapanlar kadar bizleri de zıvanadan çıkarmaya, cinnet geçirmeye yaklaştırıyor zaman zaman. Ama çare bu mu? Bıçaklanan, öldürülen, yakılan kadınlar, kızlar, çocuklar, her gün çatışmalı, kanlı haberler. İyi de asılları bu halde ise vekillere şaşırmalı mı?
"Beşerdir şaşar" ama bu gün bıçaklanan, yakılmaya yok edilmeye çalışılan ve özellikle kadınlar hedef alınarak "Cumhuriyetimiz devrimlerimiz ". Türkiye eskisi yenisi olmayan tüm dünyanın bileğini bükemediği önünde saygı ile eğildiği büyük hümanist askeri deha( Berkeley'den emeritus Prof. Lesley Lipson'ın dediği gibi) "Dünyanın başöğretmeni" Mustafa Kemal Atatürk. Türk'ü "Türkiye'yi dünyaya tanıtan açan yücelten bizi kardeş, millet yapan.

***

Liseyi bitirdiğimiz gün keplerimizi havaya fırlatıp ohh bitti! Matematik, geometri, coğrafya, tarih diye çığlıklar attık. Ki, bizim kuşağımızın müfredatı ile değişimler başlamıştı bile. Buna rağmen bu gün bize bakınca yinede çok iyi eğitim aldığımızı kurtulduk diye sevindiğimiz müfredatın bizi kurtardığını görüyorum. Yüzümüzün aydınlığa, çağdaşlığa, sevgiye, saygıya, bilgiye dönük her canlıya, bilime, toprağına ve iliklerimize işlemiş değerlerimize. Hürrem Sultan dizisinin vefalı izleyicisi olmadım nedense. Favori dizilerimden değildi.
Memnuniyetim senaryo ile ilgili hocaların tenkit ettiği gerçek dışı sahnelerde olsa, halkımız tarihe ilgi duydu belki de öğrendi. İşte bizi üzen acıtan "Süleyman Şah" operasyonu ile belki tarihi yine okuruz gerçekleri öğreniriz. Hani derler ya, geçmişini bilmeyen, geleceğini inşa edemez... Ben ödevimi çalıştım kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum geleceğimiz için.

***

Osmanlı hanedanının büyük atası olduğuna inanılan Süleyman Şah'ın kabri Suriye'deki Caber Kalesi'nin eteklerindeydi. 19. asırda harabe halinde olan mezar 1882'de elden geçirilmesi için gündeme geldiyse de uzun yıllar sonra 1910'da tekrar tamir kararı alındı. Ancak araya giren cihan savaşı, Fransız İşgali, Kurtuluş Savaşı, Lozan öncesinde masaya oturan Türkiye Fransa arasında ön barış anlaşması imzalanarak 9. maddede Caber Kalesi'ndeki Türk mezarının Türk toprağı olduğunu kabul etti. O sıra Suriye, Fransız işgalinde idi. 24 Temmuz 1923'de Lozan Fransız temsilcisi General Pelle, Türk delegasyonu başkanı İsmet Paşa'ya yolladığı resmi mektupla Ankara antlaşmasının hükümlerinin aynen geçerli olduğunu, Lozan ile çakışmadığını beyan etti. Refik Halid Karay sürgündeyken 1930'larda Halep'te basılan "Bir içim su" kitabına koyduğu "Türk Mezarı" başlıklı yazısında Süleyman Şah'ın ağzından türbenin önünde akan Fırat'a hitaben "Bana yol vermedin, fakat kabilem senden daha büyük sular üzerinden aştı. Tuna'yı atladı Nil'den geçti. Onun Akdeniz'e hükmettiği ve Karadeniz'i kucakladığı devirler bile oldu. Bütün o haşmetli günler artık tarihtir. Bunlarla övünmüyorum avunuyorum ve sana hiç küskün değilim bilakis minnettarım, zira ey sevgili Murat çayı. Sen bu gün benim küçülmüş fakat kuvvetlenmiş vatanımdan fışkıran ve bana neslinin selamlarını, hürmetlerini getiren bir mübarek vasıtasın. Bırak ırkımın hasretine susamış yanık bağrıma suların serinlik ve teselli versin. Süleyman Şah'ın heybetli gölgesini ay ışığı altında Fırat'a eğilip bir avuç su alarak iştihayla içerken görüyorum" diyecekti. 1931'den itibaren bütçesi evkaf umum müdürlüğünden ödendi. 1949'da bir astsubay bir onbaşı ve sekiz er korumaktaydı. Dokuz asır sonra 1973'de baraj inşası nedeniyle bu gün terkedilen yere taşındı.
Ve bu gün hem toprağa hem tarihe sahip çıkamadık. Türk tarihinde ilk defa bir vatan parçasını savaşmadan düşmana verdik.