Yunanistan’a devredilen 12 adanın Türkiye’den imza alınmadan devredildiğini belirten Dr. Güçlüer bu konunun gündeme getirilebileceğine dikkat çekerek, “1 Nisan 1947 tarihinde Meis ve Rodos dahil 12 ada silahsızlandırılmış olmak kaydıyla Yunanistan'a devredildi. Ancak devreden Türkiye değildi. Bu anlaşmada Türkiye'nin bir imzası yok. Fakat her halükârda Meis Adası gayr-ı askeri statüde olan bir adadır. Dolayısıyla Yunanistan'ın aleni bir şekilde buraya asker yerleştirmiş olması uluslararası hukuka aykırıdır. Gayr-ı askeri statüde olan Meis Adası'na bu dönemde asker yerleştirmesi Yunanistan'ın başka siyasi amaçları olduğunu göstermektedir.

Meis Adası’na gönderilen Yunan askerlerinin niteliğini ve anlamını değerlendiren Güçlüer sözlerine şöyle devam etti: "Yunanistan’ın bu son hareketi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de enerji arama ve sondaj faaliyetlerini engellemek amaçlı iki ülke arasındaki krizi tırmandıracak provakatif bir adımdır. Burada Yunanistan, Türkiye'nin 2 km yakınına kadar asker göndermiş olmakla bir anlamda Türkiye'yi tehdit ettiğini göstermeye çalışıyor. Ancak bu tür hareketlerle Türkiye’ye göz dağı verilmesi söz konusu bile olamaz. Aslında Yunanistan bunu Ege jeopolitiğinde Türkiye’ye siyasi üstünlük sağlayabilmek için yapmaktadır. Sonuç olarak Meis Adası’na asker göndermesini siyasi manevrasını destekleyecek hareketlilik olarak yorumlamak mümkündür.”

1947 Paris anlaşmasıyla 12 adanın Türkiye’nin rızası olmadan Yunanistan'a devredilmiş olması nedeniyle, Türkiye’nin Ege adalarının statüsünün yeniden belirlenmesi konusunu gündeme getirmesi gerektiğini de sözlerine ekleyen Güçlüer, "Türkiye 1947 antlaşmasına imza atmamıştır ve zaten Türkiye bu tarihte Paris’e davet bile edilmemiştir. Aslında Lozan Antlaşması ile birlikte İtalyanlara devredilmiş olan bu adaların 3'üncü tarafın yani Türkiye’nin zararına olarak Yunanistan'a verilmesi de aynı zamanda hukuki değildir. Dolayısıyla Türkiye önümüzdeki dönemde Ege Adaları'nın statüsünün yeniden belirlenmesi konusunu gündeme getirmelidir" dedi.