Anımsamakta yarar olacaktır, ne demişti Marie Antoinette? Tarih, doğruluğu kesinleşmemiş olaylar ve sözlerle doludur. "Ekmek yoksa pasta yesinler" sözü de onlardan biridir. Fransız Kraliçesi Marie Antoinette tarafından söylendiği ileri sürülen bu söz belki de Büyük Fransız İhtilali'nin sebebi olacak nitelikte görüldüğünden kraliçeye yakıştırılmıştır.

Kraliçenin giyotine gitmeden önce celladının ayağına basması üzerine söylediği iddia edilen bir başka söz daha vardır: "Özür dilerim mösyö, istemeden oldu". Kraliçenin bu sözü de ölümü cesaretle karşılayabilmenin bir örneği olarak günümüze kadar gelmiştir.
***
Üst bölümdeki ekmek anlatısını niçin yazdığımı az ya da çok tahmin etmişsinizdir. Demem o ki, ekmek, tüm insanlık tarihinde ve tüm zamanlarda toplumda her zaman önemli bir yer kaplamıştır. Uğrunda ihtilaller yapılmış, iktidarların kaybedilmesine neden olmuş, isyanların temel nedenleri arasında her zaman baş köşeyi kaplamıştır.
Yönetimler nedense ekmeği toplumu yönetebilmenin temel ögesi olarak görmüşlerdir. Bu düşüncem; özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde kendini daha çok ön plana çıkarmaktadır. Sanmayın ki gelişmiş ülkelerdeki ekmek tüketiminin azlığı o ülkeler için önem arz etmesin. Oralarda refahın yüksek olmasının getirmiş olduğu bir görmezlik perdesi bulunmaktadır. Örneğin, İngiliz toplumunda ekmeğin öneminin az olduğunu mu sanıyorsunuz? II. Dünya Savaşı sırasında ülkelerindeki ekmek kıtlığına karşı nasıl önlemler aldıklarını anımsamanın yeterli olacağını sanıyorum.
İster misiniz, ekmeğin kısa bir tanımını yapayım? "Çeşitli tahıl unlarından yapılmış hamurun ateşle saç üzerinde, tandırda, fırında ya da tepside pişirilmesiyle hazırlanan yiyeceğe ekmek" denir.  Tarihçiler; ekmek yapımının Eski Mısır ya da Babil'de başladığını söylemektedirler.

Elbette elle tutulan ve yiyecek maddesi olarak bilinen ekmeğin başka bir anlamı daha vardır. Bu tanım; bir ölçüde ekmeğin ülkemiz insanları için ne denli önemli olduğunu anlatması açısından ayrı bir yerde bulunmaktadır. Ne der bizim insanlarımız? Ekmek parası. Burada ekmek kelimesi ile kastedilen yaşamın ta kendisidir, ekmek bir varlık olmaktan çıkmış belki de nefes alabilmenin bile tek nedeni olmuştur.
Ne denli garipliktir? Bakınız üst bölümdeki paragrafta ekmeğin insanlarımız için önemini anlatırken bir yandan da aklıma ülkemizdeki ekmek israfını getiriyorum. Belki inanmayacaksınız ama yazmadan edemeyeceğim. Resmi bilgilere göre günde 5 milyonu aşkın ekmek israf edilerek çöpe atılmaktadır. Bu olgu da işin bir başka boyutu.

Her ne ise, bu üst bölümdekileri bir kenara bırakıp asıl söylemek istediğime geleyim. Biliyorsunuz, geçen haftamızın en önemli sayılabilecek konularından birinin ekmeğin fiyatının 1,25 kuruştan 1,50 kuruşa çıkarılması konusundaki girişimler olduğu düşünülmelidir. Bir yanda fırıncılar odalarının oluşturduğu Fırıncılar Federasyonu öte yanda Bakanlıklar ve ona bağlı idare birimleri. Üretici konumunda olanlar, girdi fiyatlarındaki artışları dile getirerek zammın gerekli ve kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyorlar. Yönetim birimleri ise olaya siyasal yönden bakıp hiç olmazsa öteleme yoluna gitme düşüncesindeler. Hayır efendim, ekmeğe zam yaptırmam. Biliyorsunuz, çok değil birkaç sene önce de ekmeğin satış fiyatı sabit tutulup gramajda küçülme uygulaması yapılarak tüketici kesimin sesinin yükselmesi bir ölçüde frenlenebilmişti. Şimdi ne olacak? Gramaj azaltılsa ekmek zaten küçük, ha biraz daha deyiversek neredeyse sandviç kadar ekmekler masamıza gelecek. Bence son kıyamet bundan kopuyor galiba.
Nedense bakanlıklarımızın önleme girişimleri arasında örneğin patates, örneğin soğan, örneğin domates fiyatlarındaki hem de ciddi artışlar gelmiyor. Eti bir kenara bıraktım, saydıklarımın yanına daha neler eklenebilir ki onlara hiç itiraz yok. Varsa yoksa ekmek fiyatı artmayacak.

Sanmayın ki bu uygulama yalnızca bu iktidar dönemine ve bugünlere aittir. Ben, şöyle geriye yaslanıp yaşım gereği gördüklerimi anlatsam şaşar kalırsınız. 1950 ile 1960 arasında 30 kuruş (Evet 30 kuruş) olan ekmeğin fiyatını artırmamak için nelere başvurulmuştu? Yok paçal (Ekmeğin içindeki unun farklı oranları) değişikliği, yok şimdi yapıldığı gibi gramaj azaltılması kim bilir daha neler yapılmıştır. Her şeye, bütün gramaj azaltılmalarına karşın 1959 yılı sonlarında 30 kuruşluk ekmek gene de bütünüyle doyurucu ağırlıktaydı. Hiç unutmam, üniversite öğrencisiyim nedenini anlatmak uzun sürecektir, iyice parasız kalmışım, bir akşam bakkala gidip 7,5 kuruşa bir çeyrek ekmek ve 2,5 kuruşluk da siyah zeytin alıp karnımı doyurmuştum. Hey gidi günler, şimdi bakkala gidip çeyrek ekmek isterseniz kapıdan nasıl kovalanırsınız.
Bizlere üniversite eğitimimiz sırasında ekmek ağırlıklı beslenmenin nüfus artışının nedenleri arasında olduğu anlatılıp az gelişmiş ülkelerden örnekler verilmişti. Üstelik, ekmek ağırlıklı beslenme; kişilerin zihinsel gelişmelerini de bir ölçüde kısıtlı tutmaktaydı. Bizde öyle değil midir? Evine her gün 7-8 ekmek alınan aileler olduğunu biliyoruz. Yapılsın güzel bir çorba, doğra içine ekmeği, haydi kaşıklar bismillah. Sonrasında bereket versin, Allah bugünleri aratmasın, Allah devlete millete zeval vermesin. Allah kerim...
Böyle bir ortamda devleti yönetenler ekmek fiyatlarını serbest bırakıp domatesteki, soğandaki, patatesteki, etteki fiyat artışlarına benzer bir artışın olmasına izin verirler mi? Güldürmeyin beni,  o alanlardakilere dokunulmaz ama ne yaparlar yaparlar, ekmek fiyatlarında tüketiciyi üzmeyecek bir çözüm bulurlar.
Esenlikle kalınız...