Ali Budak- TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ‘21 Mayıs Dünya Süt Günü’ nedeniyle Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Ferdan Çiftçi ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Raşit Uysal, sütün durumu ile ilgili çarpıcı bilgiler verdi.

‘Son 2 ayda çiftçimiz yüzde 12 oranında fakirleşti’

Süt sektörünün önemli iki sorunundan birinin yüksek maliyetler diğerinin ise hileli süt ürünleri olduğuna dikkat çeken Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Ferdan Çiftçi, ‘Son günlerde Dolar ve Euro gibi para birimlerinin artışı, bütün sektörlerde olduğu gibi süt sektörünü de olumsuz etkiledi. Toplam süt maliyetinin yaklaşık yüzde 70'ini oluşturan hayvan yemlerindeki yem katkı maddeleri genellikle yurt dışından ithal ediliyor. Dolayısıyla fiyatı dövize bağlı olarak yükseliyor. Mart ayı sonunda 4 lira iken bugün 4.47 liradan işlem gören Dolar son bir ay üç hafta içerisinde Türk lirası karşısında yüzde 12 oranında değer kazanmıştır. Bu durumda Türkiye çiftçisi yüzde 12 oranında fakirleşmiştir. Dövizdeki artışlar yem hammaddesinde yüzde 50 dışa bağımlı olmamız nedeniyle yem fiyatlarına doğrudan yansımış ve yem fiyatı 1,3 TL/kg olmuş ve süt fiyatı arasındaki parite kapanmıştır. Maliyet baskısını oluşturan diğer bir girdi de köylülerin her türlü tarımsal faaliyetlerinde kullandıkları mazottur. 2002 yılında 94 KRŞ/L olan Mazot Fiyatı bugün itibariyle 5,65 TL/L olmuştur. Tüm bunların onucu süt üreticileri yüksek maliyet baskısı altında kalmışlar ve üretimden vazgeçecek konuma gelmişlerdir’ dedi.  

Kooperatifleşmede İzmir örneği

Bugün köylerde 50 yaşın altında gerek bitkisel gerekse hayvansal üretim yapan çok az insan olduğunu ve bu durumun üretimden vazgeçen köylülerin daha da kentlere yığılmasına neden olacağını belirten Çiftçi, şöyle devam etti: Köyden kente göçün engellenmesinin önündeki en büyük engel üreticinin kazanması ve bunun için de örgütlü olması yani kooperatifleşmesidir. İzmir bu anlamda Büyükşehir Belediyesinin kooperatiflerle çalışması ve başarılı kooperatifleri ile örnek konumdadır.

Hileli üretim yapan 173 firma içinde 52’si süt üreticisi

Taklit süt ürünleri ile tağşiş (ürünlere yasak olan maddelerin katılması) süt ürünleri özellikle son günlerde kamuoyunun gündeminde hiç olmadığı kadar geniş yer aldığını söyleyen Çiftçi, ‘Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hile yapan firmaları teşhir ettiği sayfasına bakıldığında, Türkiye'de gıda hilelerinin ne kadar yaygın olduğu kolaylıkla anlaşılıyor. Örneğin; yoğurtlara jelatin, süt yağı yerine margarin, süzme yoğurtlara margarin, aşırı miktarda kalsiyum klorür, kaymaklı yoğurtlara küflenmesini önlemek için kimyasallar, tereyağına margarin-patates püresi peynirlere ve eritme peynirlerine nişasta, süt yağı yerine margarin katılması yaygın yapılan hilelerdir. Bunlar dışında özellikle son günlerde basında bazı peynirlere kemik unu katıldığı haberleri de yer alıyor. Ayrıca antibiyotikli sütlerin süt ürünlerine işlenmesi yasak olduğu halde, bunların toplanarak özellikle taze kaşar peynirlerine işlendiği bilinmektedir. Yine son zamanlarda yasak olduğu halde iade peynirlerden ‘eritme tulum’ diye bir peynir çeşidinin yapıldığı malumumuzdur. Bakanlığın en son 22 Mart tarihinde açıkladığı listede 52 adet süt ürünleri işletmesi teşhir edilmiştir. Toplam 173 firma içerisinde 52 süt ürünleri üreten firmanın yer alması bu alanda hilenin ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir’ diye konuştu.

Hileli gıdanın zararı 50 milyar lira

Hileli gıdaların gıda sektörüne maliyetinin 30 milyar lirayı bulduğunu ve hileli mal satanların da 10 milyar liralık ciro yaptığına vurgu yapan Çiftçi, şöyle devam etti: Bu durum firmalar arasındaki rekabeti de olumsuz yönde etkiliyor. Diğer taraftan hile gıda üretimi domino etkisi göstererek gün geçtikçe hızla yayılıyor. Çünkü güvenli gıda üretip yüksek maliyetler nedeniyle piyasada rekabet edemeyen birçok firma, rafta ürününü satabilmek için bu yola kayıyor.  Bu da tüketicilerin gün geçtikçe daha fazla taklit ya da tağşiş edilmiş gıdalarla muhatap olması anlamına geliyor. Toplumun bu şekilde sağlığının bozulması nedeniyle de işgücünü yitirirken, bütün bunların gerek devlet kurumlarına gerekse tüketicilere maliyeti yılda 50 milyar lirayı bulmaktadır.  

Hileye karşı bakanlık caydırıcı cezalar vermeli

Hile yapılan süt ürünlerini tüketicilerin anlamasının oldukça zor olduğunu belirten Çiftçi, ‘Çünkü hile gıda üretenler bu konudaki maharetlerini gün geçtikçe arttırmaktadırlar. Hileleri örtmek için ister yasal olsun isterse yasal olmasın birçok gıda katkı maddesi kullanmaktadırlar. Hileler ancak laboratuvarlarda yapılan analizlerle anlaşılmaktadır. Tüketiciler şüphelendikleri durumda ‘ALO 174 GIDA’ hattını ücretsiz olarak arayarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından destek isteyebilirler. Öncelikle hileli gıda satanlara ağır müeyyideler getirilmesi gerekiyor. Bugün uygulanan para cezası caydırıcılıktan uzaktır. Hileli gıda ürettiği tespit edilenler, önce ağır para cezasına çarptırılmalı, ikinci de kapatma cezası verilmeli, üçüncüde de faaliyetten men edilmelidirler. İkincil olarak sütlerin toplanması işleminin ‘kooperatifler’ eliyle yapılması teşvik edilmelidir. Böyle bir uygulama ile süt sektöründeki kayıt dışılık önlenecek, kalite artacak ve maliyetler düşürülerek fiyat istikrarı sağlanacaktır. Süt üreticilerinin bu yönde teşvik edilmesi için prim sistemi ve desteklemeler sütünü kooperatifler üzerinden pazarlayanlara avantaj sağlayacak şekilde olmalıdır. Sektörde dürüst çalışan firmaların yanı sıra kooperatiflerin de kendi markaları ile süt ürünleri üretmeleri desteklenmelidir. Bu durum piyasadaki hileli süt ürünü miktarının azalmasına neden olacaktır. Bunlar yapıldığında Türkiye gıda egemenliğini yitirmeyecek, ayrıca diğer ülkelere güvenli gıda ihraç eden bir ülke konumuna da gelecektir.”

‘4 milyon ton süt açık tüketiliyor’

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Raşit Uysal da sütün 75 santigrat derecenin üstünde kaynatılması ile kalsiyum ve fosfor gibi vitaminlerin kullanılamaz hale geldiğini belirterek, kaynatmanın tek başına çözüm olmadığını söyleyerek, ‘Türkiye’de birçok hayvanda brucella ve verem mikrobu var. Buna karşı da özellikle denetlemenin çok iyi olması gerekiyor. Süt ise protein ve kalsiyum almak için tüketiliyor. Yani kimse faydalı bakteri almak için süt tüketmez. Türkiye’de süt tüketiminde geleneksel tüketim ağırlıklıdır. Normal süt tüketimi içinde açık süt tüketimi yüzde 20’dir. Türkiye’de 4 milyon ton süt açık olarak alınıp kaynatılıyor’ dedi.