Gamze Geçer- Türkiye'de zeytin ve zeytinyağı üretiminin ve tüketiminin arttığını ancak bunların dünya ikincisi olma yolunda hala yeterli olmadığını söyleyen Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Ümmühan Tibet, 'Zeytin ve zeytinyağında dünyada söz sahibi olmak için daha yolumuz var' dedi. Zeytin ve zeytinyağı üretiminde de yaşadıkları sorunlar olduğunu belirten Tibet ile zeytin ve zeytinyağında Türkiye'nin dünyadaki etkinliği, ülkede tüketimin arttırılması için yapılan çalışmaları, dünya piyasasında etkin olmak için sürdürülen çalışmaların sonuçlarını ve zeytinyağında marka olmak için yapılması gerekenleri konuştuk.

*Türkiye, dünya zeytin üretiminde İspanya, İtalya ve Yunanistan'ın ardından dördüncü sırada yer alıyor. Sıralamada yerimizi değiştirmek için neler yapılıyor?

2007 yılında ilk kurulduğumuzda o zamanki Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile birlikte ilk hedef olarak dünya ikinciliğini belirlemiştik. Zeytin ve zeytinyağı üretiminde İspanya'dan sonra ikinci büyük ülke olmak hedefiyle de göreve başladık. İkinci hedefimiz de Uluslararası Zeytin Konseyi'ne üye olmaktı. O yıllarda üye değildik. Şubat 2010'da hedeflerimizden ilkini gerçekleştirerek, Uluslararası zeytin Konseyi (IOC)'ne yeniden üye olduk. Uluslararası Zeytin Konseyi'nin verilerine göre Türkiye'nin 450-500 bin ton sofralık zeytin ve 287 bin ton da zeytinyağı üretimi olacağı öngörülüyor. Bunları birleştirdiğimizde ise yaklaşık 2 milyon ton zeytin üretimi var demektir. İtalya'da sofralık zeytin 40 bin ton civarında, onun dışında 300 bin ton civarında da zeytinyağı var. Zeytinle birlikte İtalya'da toplam zeytin üretimi ise 2 milyon tonu bulmaz. O zaman biz İtalya'yı zeytin üretiminde zaten geçmişiz. Biz dünya ikinciliği hedefine giderken zeytin ağacı varlığımızla İtalya'yı zaten geçmiştik. Şu anda 178 milyon zeytin ağacımız var. İtalya'nın ise 159 milyon zeytin ağacı var. İspanya'nın 315 milyon zeytin ağacı var. Biz 2023 hedeflerine büyük anlamda ulaşmışız. Bu da üreticimizin son derece akıllı davranıp ağaç dikmesi ile gerçekleşti.  


*İhracatta uluslararası piyasadaki durumumuz hakkındaki değerlendirmenizi alabilir miyiz? Dünya ikinciliği hedefi doğrultusunda daha başka neler yapılabilir?

2012-2013 iş yılında 90 bin ton ihracat yapmıştık. Bunun 80 bin tonu ise dökmeydi. Dökme ihracatlarda kısa vadede döviz girdisi yüksek görünüyor. Tabii ki ürünümüzün fazla olduğu yıllarda dökme zeytinyağı ihracatı da yapabiliriz. Ancak asıl amacımız, katma değeri yüksek markalı ürün ihracatımızı arttırmak. Mesela bir önceki yıldaki 44 milyon doların yaklaşık 15-16 milyon dolarını kutulu olarak yapmışız. 2016-2017 yılında ise 32 bin ton dökme yaparken, 12 bin ton kutulu yapmışız. Her yıl kutuludaki artışımızı sürdürüyoruz. Ancak biz uluslararası piyasada oyuncu değiliz. Ülkemizde sürekliliği olan fiyat ve üretim istikrarını geçmiş yıllarda sağlayamamıştık. O nedenle de maalesef uluslarası piyasada oyuncu haline gelemedik. Ama önümüzdeki süreçte özellikle dünya ikinciliği hedefimiz doğrultusunda; markalı, ambalajlı ve kaliteli ürün ihracatını arttırarak bu piyasada söz sahibi olabiliriz. Yoksa dökme ihracatı yapmakla söz sahibi olamayız. Buna devam edersek de diğer ülkeler bizim ürünlerimizle kendi ürünleri gibi marka isimlerini koyar ve dünya pazarlarına çıkmaya devam eder. Bu da onların daha çok marka olmasını sağlar.


'Döviz kaybını zeytinyağı tüketimiyle önleyeceğiz'


*Zeytinyağı tüketiminin ülkemizde diğer ülkelere kıyasla daha az olmasını neye bağlıyorsunuz?

Bu durum gerçekten çok ironik... Zeytinin anavatanındayız ama insanlarımız bölgemizde bile zeytinyağını maalesef yeterince tanımıyor. Çünkü yüzyıllardır bu topraklarda yetişen bu ağacı hepimiz unutmuşuz. Haliyle bizim bu zeytinyağı kültürünü doğru şekilde bilgilendirerek, tüketicimize anlatarak yaygınlaşmasını sağlamamız gerekiyor. Bunu anlatamadığımız için de çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Üretici ayağında da eskiden ciddi sorunlar yaşıyorduk. Ancak bu durum değişti. Bundan bir 3-5 yıl öncesine göre sektörümüzde kalitenin değişip gelişmesi anlamında ama yine de çiftçimiz, üreticimiz diyor ki topladıktan sonra genellikle zaten çuvala koyuyorlar. Asla konulmaması gerekiyor. Beklesin yağlansın mantığında zeytini bekletiyor. Bu yapılan en büyük yanlış. İşte bu bekleme süresi içerisinde zeytin tanesindeki o tüm besleyici bileşenlerin büyük bir kısmı kayboluyor. Bekleme süresi içerisinde havalarda sıcak gidiyor ise bu sefer de küf, kızışma gibi kusurlar oluşuyor. Bu yönüyle de zeytinyağı gibi sağlıklı bir ürünün besin değerlerinde azalmaya neden oluyoruz. Bu üretici ayağında yaptığımız en önemli yanlış. Bunun yansımaları tüketimde ise şu şekilde gerçekleşiyor: Diyelim ki böyle bir ürünü satın aldınız. İstanbul ya da İç Anadolu'dan gelen bir kişi aldığı o yağ ile yemek yaptıklarında bütün apartman küf kokuyor ya da o yaptığı yemeğin lezzetinin bozulduğunu görüyor. Bu sefer o kişinin tekrar zeytinyağı kullanmasını sağlamak çok zorlaşıyor. Hanımların mutfağı kaleleri olduğu için lezzetli yemek yapmaya çok özen gösterir. Böyle bir tecrübe o hanımefendiyi kaybetmemize de neden oluyor. Tüketimin az olmasının nedenlerinden biri de budur. Diğer bir neden ise zeytinyağının çok pahalı olduğu yönünde bir algı olması. Evet, zeytinyağı ucuz değil. Ancak zeytinyağı zaten değerli bir ürün. Pahalı ifadesi subjektiftir. Gelir durumu da tercihler konusunda belirleyicidir. Bu pahalılık ifadesini bitkisel yağlar ile kıyaslayıp yapıyorsak yapmamalıyız. Çünkü doğada meyveden elde edildiği gibi doğrudan soframıza gelen başka bir yağ yok. Başka nedeni ise zeytinyağının doğal bir ürün olması nedeniyle içeriği beslenme kalitemiz açısından çok önemli. Bu yüzden zeytinyağını pahalı yerine değerli olarak görmemiz gerekiyor. Tüketici algısı olarak bunu yaymalıyız.

*Zeytinyağı tüketim verileri değerlendirildiğinde tüketimin ağırlıklı olarak zeytinyağı üreticisi Avrupa ülkelerinde ve zeytinyağı üretimi olmayan Amerika'da yoğunlaştığını görüyoruz. Türkiye'nin önemli üreticilerden olmasına rağmen zeytinyağı tüketiminde daha geride kaldığını ve zeytin ağacı dahi olmayan bazı ülkelerin tüketimde Türkiye'yi geride bıraktığını görüyoruz. Zeytinyağı tüketiminin arttırılması için neler yapılabilir?

5 kişilik bir aile 5 kiloluk bir zeytinyağını 2 ayda tüketebilir. Tabii, yemeklerinde de kullanmak koşuluyla. Eğer natural sızma ise 150-170 lira civarında satın alınabilir. Eğer riviera satın almak istiyorsa da 100 liraya alabilir. 150 lira olduğunda ise 5 kişilik bir ailede aylık kişi başına 15 lira düşüyor. Riviera alıyorsa da ayda kişi başına 5-10 lira düşüyor. 5 kişilik bir ailesiniz ve damacana su kullanıyorsunuz. Ortalama damacana su fiyatı 10-11 lira ve 5 kişilik aile damacana suyu en fazla 3 günde bitiriyordur. Bu ailenin su gideri aylık en az 100 liradır. 2 ayda 200 lira olur. Zeytinyağına pahalı diyorlar durum ortada. Tamamen algı yönetimi. Bizim bu algıyı değiştirmemiz lazım.

Diğer ayağı ise alışkanlıkların değiştirilmesi. Kolay bir durum değil. Biz yaklaşık 50-60 yıldan beri zeytinyağını unutmuşuz. Bu durum aslında günümüzde de geçerli. Zeytinyağı reklamı çok az yapılıyor. Diğer bütün yağların çok fazla reklamı yapılırken zeytinyağı reklamı çok fazla yapılmıyor. Haliyle alışkanlıklarımız diğer yağlar yönünde oluyor. Alışkanlıkları değiştirmemiz de biliyorsunuz ki çok zordur. Kurulduğumuz günden beri toplumda yerleşen yanlış ve sorunlu algıları değiştirmek için uğraşıyoruz. Açıkçası kolay olmuyor. Kurulduğumuz günden beri de bu algıyı değiştirmeyi milli bir politika olarak benimsedik. 2007'den önce zeytincilik sektörü kendi kaderine terk edilmiş bir durumdaydı. Yurt dışındaki alıcılar da ihtiyaçları olduğunda gelip yağlarımızı tankerlerle alıp götürüyordu. İspanyol ve İtalyan yağı olarak da dünya pazarlarına sunuyorlardı. İhtiyaçları yoksa da üreticimiz perişan vaziyette kalıyordu. O yıllarda ise kişi başı tüketimimiz 600-700 gramlardaydı. Fiyatlar çok düşük olduğu için de üretici para kazanamıyordu. Ancak 10 yıldan beri hükümetin bize verdiği destekler çerçevesinde ve bizimde yaptığımız çalışmalar ile geldiğimiz nokta küçümsenecek bir aşama değil.

*Ürettiğimiz zeytinyağını ülkedeki 80 milyonun sofrasına koyduğumuzda ürettiğimizi de tükettirmiş olmayacak mıyız?  

Geldiğimiz noktayı küçümsemememiz gerekir. Biz öncelikle şunu hedef aldık. Dünya genelinde 2'ncilik hedefimizi koyarken güvendiğimiz tek bir şey vardı. Kendi 80 milyonluk tüketim kapasitemiz. Eğer sürdürülebilir üretimi gerçekleştirmek istiyorsak, sürdürülebilir tüketimi de sağlamamız gerekir. Ki üreticimiz ürününe ve ağacına baksın üretimi ve kaliteyi daha da geliştirsin. Bunun için 80 milyonluk tüketici kitlemize güvendik. İç piyasadaki 80 milyona sağlıklı yaşaması için zeytinyağı kullanması anlayışını yerleştirmek istiyoruz. Bunun için de 80 milyona kişi başına 5 kilo tükettirebilmeyi amaçladık. Ki böyle yaptığımızda elimizde de yağımız kalmayacak. Şu anda ülke olarak petrolden sonra 2'nci en büyük dövizi ödediğimiz kalem bitkisel yağ ithalatıdır. Döviz kaybımızı da zeytinyağı tüketimiyle önleyeceğiz. Bu yüzden kaliteli ve sağlıklı ürünü tüketicimizle buluşturmamız ve tüketimini arttırmamız önem taşıyor.


KDV yüzde 1'e düşmeli


*Zeytinyağının ihracat ayağında özellikle devlet desteği konusunda son durum nedir? Bu konuda ihracatçılar desteğin arttırılamasını isityordu. Son süreci nasıl değerlendireceksiniz?

Bu noktada devlet desteğine çok fazla ihtiyacımız var. İhracatçımızın dünya raflarından düşmemesi adına Ekonomi Bakanlığı'nın esnek destekleme modelleriyle iş yılının ihtiyacı olduğu noktalarla ihracatçımızı desteklemesi gerekiyor. Biz Ekonomi Bakanlığımız ve ihracatçılarımızla birlikte bu destekleme modelinin uygulanmasını istiyoruz. Bir diğer konu  ihracatçımızın çok mağdur olduğu kutulu ambalaja verilen destek. Bundan 2 yıl önce dolar bazında kutulu ambalajlı ihracata verilen destekler maalesef Türk lirasına döndü. Halen bu şekilde de devam ediyor. Oysa ki ihracatçımızın bütün gideri dolar bazında olduğundan haliyle verilen desteklerde de yaklaşık yüzde 35-40'a yakın oranda erime oldu. Haliyle bizim hem iç piyasada hem ihracat ayağında doğrudan tüketiciye ulaşabilmemiz adına desteklemelerimizi çok akılcı şekilde planlamamız, uygulamamız ve sürüdürülebilir hale getirmemiz gerekiyor. Ki sektörümüzün ihtiyaç ve dinamiklerini karşılayalım. Şu anda zeytincilik sektöründe, zeytinyağına 80 kuruş destek veriliyor. Gençleştirme adı altında da dönüm başına 100 lira destek var. Biz bakanlığımızdan özellikle dane zeytine destek vermelerini istiyoruz. Böylelikle küçük üreticimizin de teşvikten faydalanabileceği düşüncesindeyiz. Yüzde 8 olan KDV'yi de yüzde 1'e düşürelim. Toptan alım satımlarda KDV yüzde 1 ama tüketiciye giderken yüzde 8. Aradaki yüzde 7 farkı ise tüketici ödüyor. Eğer bu gerçekleşirse tüketici fiyatı da aynı oranda düşer.

*Tüketicilerde köylüden alayım anlayışı söz konusu, daha güvenilir olduğunu düşüncesiyle. Sizce bu durumun sebebi nedir? Örgütlenme adına, belirli marka üreticileri dışında bireysel satış yapan kişileri bir araya getirme durumu adına bir proje söz konusu mu?

Sektörümüzün en büyük problemi. Üretimi arttırırken marka anlamında büyümede çok ciddi sıkıntılarımız var. Kayıt dışı üretim söz konusu. Köylünün kendi ürettiğini satmasına elbette karşı değiliz. Bizim ürettiğimiz ve tükettiğimiz ürünün sadece 3'te 1'i kayıtlı markalı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onaylı. 3'te 2'si ne olduğu bilinmeyen, şurdan burdan aldım gibi ifadelerle satılan kayıt dışı ürünler. Kayıt dışı olduğu için de markalarımız rekabet etmekte zorlanıyorlar. Artı olarak yeni marka da çıkartamıyoruz. Kaliteli ürünlerimizi markalarımızla buluşturup pazarlamada zorlanıyoruz. Tüketici algısı en çok önem verdiğimiz noktayı oluşturuyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı denetleme yapıyor. Ama mevzuatımız caydırıcı değil. Verilen cezalar çok düşük ve süreç yavaş işliyor. Bu durum taklit ve tağşiş yapan hilebazların işine yarıyor. Biz piyasanın pazar payını arttırmaya çalışırken en çok faydayı maalesef onlar sağlıyor.

*UZZK'nın  yakın dönem içerisinde uluslarası boyutta zeytinciliği geliştirici ve teşvik edici bir projesi var mı?

Türkiye çapında bir proje, hatta uluslararası boyutta, Uluslararası Zeytin Konseyi'yle işbirliği çerçevesinde onların yapacağı eğitimlerin bir kısmını Türkiye'ye kaydırarak burada da uluslararası eğitimler düzenleyeceğiz. İnsanlar bir şekilde eğitim alıyorlar. Sertifikalar havada uçuşuyor ama bu sertifikaların bir ağırlığı, güvenilirliği olsun düşüncesiyle merkezi Madrid'te olan Uluslararası Zeytin Konseyi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü ve Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü ile birlikte hareket edeceğiz. Bu yıl ilki gerçekleşecek olan UZZK Akademi Zeytinyağı Tadım Eğitimi, 19-22 Mart tarihleri arasında yapılacak. Eğitimde en fazla 30 kişi alacağız. Standartlarımızın dışına çıkmayacağız. Talepler geldikçe farklı alanlarda da eğitimler oluşturacağız. Diyelim ki zeytin ticareti konusunda 10 kişi talepte bulundu. Bir uzmanımızla görüşüp program belirleyip faaliyetimizi gerçekleştireceğiz. Onun dışında şu anda planlı olan, bu yıl Eylül ayının başında Uluslararası Zeytin Konseyi'nin zeytinyağı tadım panel liderlerine yönelik uluslararası bir eğitimini gerçekleştireceğiz.

*Uluslararası Zeytin Konseyi'nin kararıyla artık bu yıldan başlamak üzere 26 Kasım 'Dünya Zeytin Günü' ilan edildi. Sadece bir güne mi sığdırılmalı?  

Dünya Zeytin Günü'nde zeytin ağacının geçmişten bugüne insan hayatı içindeki önemine dikkat çekmek istedik. Zeytinin kutsallığını, ölümsüzlüğünü gündeme getirerek, zeytin ve zeytinyağı tüketmenin önemini halkımıza yansıttık. Tabii ki tüm alışkanlıklar çocuklukta başlıyor. Bu yıl etkinliğimizi çocuk, zeytin ve ölümsüzlük temaları üzerine kurguladık. Gelecek yıllarda artık gün değil hafta olarak sadece İzmir ve ilçelerinde değil Türkiye'nin tüm bölgelerinde Kasım ayının son 2 haftasında her şehirde farklı günlerde etkinliklerle kutlamayı arzu ediyoruz.